Pages

26 Kasım 2011 Cumartesi

Asker Yollama Hazırlığı..

Yine bir askere yollama sezonu açıldı.
Ama bu sefer benim için daha zor, en zor, çok ama çok zor...

Bugün evini boşaltıp, eşyalarını dağıttık. Bir daha hiç bir araya gelmeyecek mesela o eşyalar en garibi.. Öyle garip oldum ki, çocuk gibi, sanki en sevdiğim uzun bir tatile gidecek de onu bu sürede hiç göremicekmişim gibi.. Düşüncesi bile öyle zor ki, çok zor..

İki hafta sonra belli olacak nereye gideceği, belli olacak sonra hemen gidecek. Bir telefon kadar uzağımda olmayacak uzun bir süre, kafama estiğinde arayamıcam yada korktuğumda, bir şeye çok üzüldüğümde, ağladığımda, başıma çok güzel bir şey geldiğinde ilk onunla paylaşmak isterken paylaşamıcam, çok mutlu olunca ilk onu arayamıcam. Hep en kolay ulaştığım, en yakınım olan uzun bir süreliğine en uzağımda olacak belki.. Günleri tek tek sayıyoruz ama olur ya hep beklediğin gün hiç gelmeyecek kadar uzak gibiyken, gelmesini istemediğin gün bir anda gelir.. İşte öyle diken üstünde bir bekleyiş bu..

Ben de kendimi hazırlıyorum şimdi bu duruma hazırlayabildiğim kadar tabi.. Ailem hep olacak bu dönemde yanımda, arkadaşlarım olacak, kimse beni yalnız bırakmayacak.. Ama yinede ona istediğim zaman ulaşamayacak olmam yok mu.. işte o zor, çok zor..

14 Kasım 2011 Pazartesi

Anne Ben Google'cı Oldum yeaa ..

Uzun zamandır Blog yazamıyor olmanın verdiği derin hüznün ardından aldım laptop'umu kucağıma, koydum çayımı yanıma sakin kafayla tüm yazmak istediklerimi sıraya dizdim..
En son bıraktığımda Kariyer Günlüğünün "şimdilik" sonuna gelmiştim. Bir yıllık IBM macerasının sonuna geliyorken haldır haldır da iş aradım durdum sonunda da muradıma erdim tabi :)
Bugün yolda düşünürken aklıma geldi (malum metrobüs yolculuğu yapınca düşünecek çok şey bulabiliyor insan) "Ulan, bundan 4 ay önce bana Deloitte'tan gelen iş teklifini kabul etseydim, istediğim işi yapıcam diye tutturmasaydım nasıl bir hayatım olurdu?" dedim kendime.

Senaryo 1: İşimi sadece para kazanmak için yapardım, gece yarılarına kadar çalışmak neysede sevmediğim bir işi gece yarılarına kadar yapmak zorunda kalırdım. Sayılarla, tablolarla uğraşmak şuan böyle uzak geliyorken o işi yaparak para kazanmak zorunda kaldığım için her gün kendime keşke kabul etmeseydim diye lanet ederdim.
Senaryo 2: İşi severdim, sıkılmadan da yapardım, ama içimde hep "kabul etmeseydim ne olurdu" diye düşünmekten kendimi alamazdım. Ama kaderime küser denetçiliğimi yapardım.

Sonuç olarak her iki senaryodada mutsuz olacaktım. Şimdi gerçekten yapmak istediğim iş için çok büyük adımlar atıyorum. Jr. Reklamcı olarak mutlu mesut çalışıyorum ve kendimi geliştirecek bir sürü şey buluyorum.. Hayal ettiğim yere gelmek için çok çalışmam gerekiyor ama zaten hayat onu gerektiriyor be hacı..:))

O zaman ben kaçayım Leyla ile Mecnun başladı..:)

P.S. O değilde ben bugüne bugün Google Adwords Sertifikalı Jr.Reklamcıyım.. Azıcık da övüneyim diymi ki :))



Paris'te Geceler Hiç Bitmesin..

"Midnight in Paris" hem bayıla bayıla izlediğim, hem de Paris'e bir kez daha aşık olduğum filmdir.
Film sizi Paris'in sokaklarında gezintiye çıkararıyor en başta, o kadar keyifli ki bir an gerçekten kendinizi orada hayal edebiliyorsunuz..
Hem günümüz Paris'ini hem de yıllar öncesini izleyebiliyoruz bu filmde ki en güzel tarafı da bu bence..
Genç ve yeni nişanlanmış bir yazar olan Gil'in, bir gece tesadüfi bir şekilde geçmişteki Paris'e yolculuk gerçekleştirmesiyle hikaye tam olarak başlıyor.. Gil Paris'e aşık olan hayalperest bir yazar olması sayesinde belkide bu şansı elde ediyor, kafasında bir çok soru işareti var ve bunları bir şekilde çözmeye çalışıyor, yeni kitabı, ilişkisi karar vermesi gereken bir çok şey.. İşte bu geçmişe yaptığı yolculuklarda hem kitabıyla ilgili sorulara yanıt bulacak üstelik hiç de tahmin etmediği kişilerden:) hemde bir başka yılda başka bir kadına aşık olmanın duygusal karışıklığını yaşayacak (İnceden spoiler içeren bir yazı oldu ama idare ediverin :) )
Genel olarak bakıldığında tam bir Paris filmi olmuş.. Müzikleri, sokak sanatçıları, sanat kokan her karesi ve tabi ki muhteşem ihtişamıyla Eyfel Kulesi..
Beni yine ve yeniden Paris'e aşık eden ve izlenesi bir film olmuş "Midnight in Paris". Tabi bu yine içimdeki Paris'e gitme dürtüsünü tekrar açığa çıkarıyor ve yine aklım o sanat kokan sokaklarda kalıyor.. Artık daha fazla Paris filmleri çekilsede bari bende daha bi mutlu olsam o sokaklarda hayalimde gezsem falan :)
Kıssadan hisse: Filmi izleyin efenim, şiddetle tavsiye ederim.
P.S: Eğer daha önce Before Sunrise ve Before Sunset izleyip de sevdiyseniz bu film tam da size göredir diyebilirim.. Sanat kokan hareketler bunlar efenim :)

1 Ekim 2011 Cumartesi

Kariyer Günlüğünün Sonuna Nasıl Gelinir?

Ya mucize diyin ya şans.. Ama onca bekleyişin mutlu sonu IBM'den ayrılışımın son gününe denk geliyorsa eğer, Allahın sevgili kuluymuşum diyebiliriz bence :)

Bir proje başlatmıştım bundan 2 ay önce, bu projenin son günü IBM den çıkışımı aldığım gündü..Projede başarılı olamama ihtimalim vardı tabi ama mucizevi bir şekilde IBM e veda yemeğimde bir telefon aldım SEM'e kabul ediliş telefonumu :)

Sonuç olarak Projede son durum:

Kalan Gün Sayısı: 0
Başvuru Durumu: Sayılamayacak kadar çok
Proje Sonucu: Başarılı !

Peki öyleyse "Kariyer Günlüğünde Sona nasıl gelinir?"

Adım 1: Sakin olun, paniğe kapılmadan mantıklı başvurular yapın!
Adım 2: Ne istediğinizden emin olun, istemediğiniz bir işi sırf fırsatlar iyi diye asla kabul etmeyin!
Adım 3: Sakın çevrenizdeki insanların düşüncelerine takılıp mutsuz olmayın, çünkü kimse sizi kendinizden daha iyi anlayamaz da tanıyamaz da !

Sonuç olarak hayat şimdi daha zor, kocaman adımlar var atılacak ama "her şey güzel olacak"

Eneee ben Google'cı oldum yeaaa :)))


27 Eylül 2011 Salı

Kariyer Günlüğü Vol 7

Kıpırtılar başladı, iyi şeyler olacağı inancındayım ama en iyisi neyse o olsun diyelim..

Proje bitmek üzere son durumumuz da şöyle..

Kalan Gün Sayısı:

3

Başvuru Durumu:

Toplam Başvuru Sayısı : 126

Okunmamış Mektup Sayısı : 0

15 Eylül 2011 Perşembe

House is back!!

Heyecanla beklenen 8.sezon 3 Ekimde başlıyor.. House'u en son Cuddy'nin evinin duvarına bodoslama girdikten sonra sahilde tek başına mutlu mesut bırakmıştık.. Ama Cuddy bu sefer House'a acımamış olacak ki yeni bölümlerinde House'un hapishane maceralarını izleyeceğiz..
Ayrıca bu sezonda Lisa Edelstein (Cuddy) olmayacak, bu sebeple diziye House'un hapishane doktoru olarak yeni bir hatun katılacak.. Aldığım spoiler'lara göre bu hatunu daha sonra House'un tanı ekibinde izleyeceğiz..

O zaman napıyoruz House severler olarak yeni sezonu 3 Ekim'e kadar sabırla bekliyoruz..


Adam cool yaa :)





Wohoooo!!!

Expectations vs Reality

Regina Spektor'dan Hero dinlemeyi severim, filmi de çok severim, bu sahneyi en çok pek çok severim..
"Keşke hayatta gerçekle beklentilerle hep aynı olsa, hiç üzülmesek" gibi bi Polyanna yaklaşımında bulunmayacağım korkmayın.. Çünkü öyle bi dünya yok!

Regina Spektor - Hero (Expectations vs. Reality) from Alper Soyutürk on Vimeo.

12 Eylül 2011 Pazartesi

Hey gidi hey..

Biz de genç olduk, şarkı söyledik zamanında..



 

9 Eylül 2011 Cuma

Kariyer Günlüğü Vol 6

İlan yok, başvurulara dönüş yok, arayan soran yok.. umutta yok artık..
Ama kendini bir şey zannedip benim hayatım hakkında yorum yapmayı kendine hak edinen saçma insanlar her zaman var..

Projede son durum;

Geriye kalan gün sayısı:

21 gün..

Başvuru durumu:

Toplam Başvuru Sayısı : 112

Okunmamış Mektup Sayısı : 0


alelade not: O kuyruğu kopasıca dana neredeyse gelsin bulsun beni, ellerimle koparıcam o kuruğu!!

6 Eylül 2011 Salı

Gülümsemek..

sokakta giderken
kendi kendime gülümsediğimin farkına vardığım anlarda
insanların beni deli zannedeceğini düşünüp gülümsüyorum .. "demiş ya Orhan Veli işte bunu benim için de söylemiş.. =)

bloggercı ..



Ohooooo!!!
okuyan var beni diymi, okuyosunuz evet evet ben biliyorum, ses çıkmasada biliyorum, okuyosunuz... dimi??

5 Eylül 2011 Pazartesi

Kızım sana söylüyorum, ama anlaması gereken anlamıyor!!


Sevgili beni görüşmelere çağırıp olumsuz da olsa geri dönmeyen şirketler!!
Artık benim de sabretme sınırımı aştınız, olumsuzsa arayın bu sefer olmadı arkadaşım diyin, biz de ona göre yolumuza bakalım!! Daha da uyarmam, hıhhh...!
En sonunda dedektif falan tutup bu yola başvurucam, işler bu raddeye gelmeden bir şeyler olsun artık !!!


27 Ağustos 2011 Cumartesi

Kariyer günlüğü Vol 5

Saatlerimiz tıkır tıkır işliyor efenim.. İşsiz insanlar kervanına katılmama şu günü takiben 1 ay kaldı.. Tabi ki benim artık bir çok konuda sabrım taşma noktasını çoktan aştı.. Bu iş hayatını denilen saçma yerde hazmedemediğim ve kaldıramadığım şeyler yaşıyorum.. 4 yıllık üniversite hayatım boyunca kendimi geliştiririm ve bir yerlerden ufacık da olsa bir şeyler kaparım, öğrenirim umuduyla çalıştım durdum. Ama ne oldu, midemde bir kıta büyüklüğünde bir acı ve kocaman bir hiçle kalakaldım ortada.. Hatta daha da doğrusu öylece bırakıldım.. En başta da dedim ya iş hayatı denilen yer saçma sapan bir yer gerçekten.. Çünkü hiç kimse hakettiği yerde değil, böyle bir mantalite varken zaten insanlarda, hiç bir zaman hakettiğimiz yerde olamayacağız.. Çünkü bu saçma dünyada kimsenin nitelikleri değerlendirilmiyor, karşılaştırma yapılmıyor.. Bu dünyada ya parası, ya da kodaman çevresi olan kazanıyor.. He tabi bir de ağlayıp, sızlayıp kendini acındıran kesim var onların lafını bile etmek istemiyorum, hatta lafı bile geçtikçe kan beynime sıçrayıp tüm kılcal damarlarım patlatacak gibi oluyor!!
"Depresyon mode on" diyerekten projemin son durumunu aktarıyorum.. Desteklerinizi bekliyorum..


Geriye kalan gün sayısı:


34 gün..

Başvuru durumu:

Toplam Başvuru Sayısı : 109

Okunmamış Mektup Sayısı : 0

23 Ağustos 2011 Salı

Kariyer Günlüğü Vol 4 ..

Bugün bir proje başlatıyorum kendimce. Derya 1 ay içerisinde iş bulabilecek mi bulamayacak mı?
O zaman projenin adı "Derya'nın İş bulma maceraları Vol : Bilmem kaç" olsun.

Geriye kalan gün sayısı:

38 gün..

Başvuru durumu:

Toplam Başvuru Sayısı : 104

Okunmamış Mektup Sayısı : 0

Projemiz hayırlı olsun, her türlü destek kabul edilir.

Kendime not: Bir daha kendinden çok da emin değilsen elindeki fırsatları depme!!


19 Ağustos 2011 Cuma

Paylaşımı geç kalınmış post..

Geç kalınmış bir paylaşım oldu ama eğer paylaşmazsam içimde kalırdı..

İncir Reçeli filminden Sezai Paracıkoğlu'ndan izlenmeye ve dinlenmeye değer bir performans.. Bu filmden sonra diğer şarkılarını dinleme fırsatım oldu, duyduğuma göre bir albüm de çıkarmayı planlıyormuş. Bence değişik tarzına yakışır bir albüm yapmak..



Buyrunuz efendim..



Bir de bunu dinleyin arkasından güzel bir düet.. İkisi arka arkaya dinlenince acaip bir bunalım etkisi yaratıyor ama uyarmadı demeyin :)

http://fizy.com/#s/1wl35t

12 Ağustos 2011 Cuma

Telefon mülakatı kötü bişeydir..

Az önce çalıştığım yerin en büyük rakibi tarafından arandım. (Wuuuu çok havalııı) Telefonda mülakat yapmak istedi, hiç de sevmem telefon mülakatını.. Neyse sordu etti, pozisyonu anlattı -Kurumsal Satış'mış falan filan,gıradueyted proğğramm falanmışş bilmemne- Neyse sonra pat diye demez mi şimdi ben size ingilizce bir soru soracam siz de bana ingilizce cevap vereceksiniz. İçimden "Hah şimdi mıçtık" dedim. Bide her şeyi geçtim bana iki türkün ingilizce konuşma olayı hep saçma gelmiştir, mülakat amaçlı olsa bile bunun için bence özel yabancı personel almalı tüm şirketler. Valla bak bence ben bunu yayıyım tüm şirketlere.. "Çok iğreti duruyo, ne yani canım mis gibi kendi dilimiz varken ingilizce konuşacaz, zaten ingilizceyi yabancılarla çalışmıosan yazmak ve okumak dışında kullanmıyorsun ki" gibi düşünceler ve söylemlerle kendimi daha çok kandırmaya devam edebilirim.. Ama ciddi ciddi insan daha çok kasıyor böyle olunca hele telefonda.. Abla bir anda çat diye Can yu ekspıleynnn diyee başlayıp what du yu tinklerlee bitirince soruyu ben daha yarısına gelmeden başta ne dediğini unutuyorum hadi onu da geçtim, benim aklıma türkçesi gelmiyorken o sorduğuna cevap olarak ben ingilizce ne anlatayım ne diyeyim.. Neyse en sonunda Abla insaflı çıktı ben bi noktada tıkanınca dedi ki:
"Kelime aklına gelmiyorsa atlayabilirsin orayı" bende;
"Kelime değil hiç bir şey gelmiyor aklıma:))" dedim.
Kız koptu tabi "Yeterli zaten bu kadar" dedi.. O kadar mı kötüydüm ki dedim yani içimden..
Neyse sonra son verdik konuşmaya "Bir hafta içinde telefon mülakatlarına göre grup mülakatlarına çağırıcaz vs dedi, olumlu olurdsa geri döneceğiz dedi.. Ama dönmezler herhalde, nebileyim dönerler mi ki, dönsünler be, dönün ya nolurr...

11 Ağustos 2011 Perşembe

Kariyer Günlüğü Vol 3..

IBM'de son ayıma adım adım ilerlerken bir yandan da iş başvurularından geri dönüşler gelmeye başladı.. Özellikle 2 hafta önce dört büyük denetim şirketinden bir tanesinin iş teklifini nazikçe geri çevirişimin ardından -ki bu karar hayatımla ilgili verdiğim en zor kararlardan biri oldu-ayıldım, bayıldım "kafana sıçıyım derya ne istediğini bilemiyosun hala" diye dizimi dövdüm ama sonunda tüm riskleri kabul ederek omzumdaki iyilik meleğini elimin tersi ile duvara yapıştırıp göğsümü gere gere "kusura bakmayın ben kariyerimi finans alanında devam ettirmek istemiyorum" dedim.

İyi ki de öyle demişim bir huzur doldum bir rahatladım Allahım sanki dünyanın en hafif insanı benim:) sonrasında dört büyüklerin bir diğerinden sınava çağırıldım ama bu sefer neyseki istediğim bir pozisyon için, bir haftaya döneriz dediler, dönmediler. Galiba umudu kesmem gerekiyor ama yediremiyorum, benden daha iyisini mi bulacaklar diyorum, egom tavanda geziyor olabilirim ama 1 senelik iş tecrübem olduğunu düşünürsek hemde bu tam da aranılan pozisyon için olunca çıldırıyorum ya.. Haspalarım aramaya tenezzül bile etmiyolar..

Bir gün sonrasında GS Pazarlama'dan arandım, halkla ilişkiler pozisyonu için, anlatıldığına göre 7 gün 24 saat çalışmanı gerektirecek bir pozisyonmuş, GS'ın tüm organizasyonları, sosyal sorumluluk projelerini, medya ile ilişkileri koordine ediyorsun..yeri geliyor koli taşıyorsun, yeri geliyor "edeleli futbolculara imza günlerinde yada röportajlarda formalarını giydiriyorsun" -ki buna hiç itirazım olamaz=))-
İkinci görüşmede tam bir hödük gibiydim, hakla ilişkiler müdürü kadınla görüşürken "eh kem küm ımm şeyy yaparım ederim höt zöt" zırvaladım durdum..

Normalde iş görüşmelerinde hep daha rahat davranırım, ama sanırım iş istediğim bir iş olunca bocalıyorum.. Bocalamasam olmaz zaten.. tırt bi tipim işte hatta tipsizim .. hıhh!!

Neyse bir sonraki yazımda mülakat teknikleri ile geri döneceğim.. Ya da dönmeyebilirim de siz bana güvenmeyin, bu aralar çok dengesizim.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Kariyer Günlüğü Vol 2..

Gitgide sıkıntılı bir hal almaya başladım, filmlerdeki gerilim sahnesi müziği bile durumumu anlatmaya yetmeyecek durumda..

kariyer.net güncel durumumuz şu an için böyledir..

Toplam Başvuru Sayısı : 95

Okunmamış Mektup Sayısı : 0


Yetkililer duyun sesimi artık !!


26 Temmuz 2011 Salı

thanks god!

4 günlük kısa tatilimin ardından yine ve yeniden aranızdayım..
Tatilden döndüğüm gün otobüsten indiğim gibi soluğu işte aldım, bu sebeple hem Pazartesi hemde tatil dönüşü sendromunu bir arada yaşadım..

Kısacık da olsa dinlendim, kafamı toparladım, soru işaretlerime biraz olsun yanıt aramaya çalıştım ama en önemlisi tamamen kendimi dinleyip rahatladım..

Tatilimin özetidir...

Yedim, İçtim, Yattım...










15 Temmuz 2011 Cuma

Avucumdaki Kelebek..

Mezuniyet ve iş bulma çabası içinde kendimi kaybettiğim şu dönemlerde, beni en çok etkileyen şey kararsızlığım oldu, yaptığım onca iş başvurusu dururken , daha önceden düşünmediğim bir seçeneğin önüme ısıtılıp ısıtılıp sunulması ise işimi hiç de kolaylaştırmıyor doğrusu..
Aslında ne istediğimi bu kadar iyi bilmeme rağmen, ne istemediğimi bilememek dokunuyor bana..
Her şey o kadar benim kontrolüm dışında gelişiyor ki.. IBM de neredeyse 10. ayımı bitiriyor olmamdan dolayı belki sanki hiç iş bulmakda problem yaşamayacak gibi hissetmiştim kendimi.. Ya da nebileyim farkında olmadan kendimi buraya bağlamışım istemeden..
Ama mezun oldup bazı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalınca, hem panik hem de korkuyla yüzleşmek zorunda kaldım..

Şimdi hayatımda vermem gereken belki de en önemli kararın eşiğindeyim, ya beni çok mutlu edecek, ya tüm hayallerimi ve ideallerimi yerle bir edecek, ya da beni tamamen hayal kırıklıklarına ve pişmanlığa itecek..

Bir karar vermeliyim farkındayım, ama ben şu an sadece şartların beni o kararı vermek zorunda bırakmamasını diliyorum.. "bu benim için demek ki hayırlı değilmiş" diyip konunun üzerine kocaman bir çizik atmak ve arkama bile dönüp bakmamak istiyorum..

Evet belki de çok şey bu istediğim, ama ben o kararı verecek gücü hissetmiyorum kendimde, öyle bir karar ki bu, ya tüm hayatımı berbat edip işimin kölesi olucam ya da yaptığı işten keyif alan ve işinin bu şekilde kölesi olan bir insan olucam..

Kararım çok zor, seçim yapmak zorunda kalmadığım bir hayat istiyorum..

P.S: Dün bir video izledim kişisel gelişimle ilgili adı "Avucundaki Kelebek" (Tuncay'a teşekkür ederim buradan, dünkü ruh halimi analiz edip daha iyi bir video öneremezdi sanırım bana:) ) orada şu anki ruh halimi anlatan öyle çok şey vardı ki.. Ama hiçbiri şu cümle kadar ifade edemez herhalde beni;
"
Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğin önemli değildir".

30 Haziran 2011 Perşembe

Kariyer Günlüğü Vol 1..

Okul bitti, mezun oldum ama part time çalışan bir birey olmama rağmen iş bulamama korkularım başladı!!
Ne menem bişeymiş bu arkadaş, mezun olmasaydık en azından "Mesleğiniz nedir?" sorularına şöyle göğsümüzü gere gere "Öğrenci" diyebiliyorduk..

Son zamanlarda en çok baktığım ekran oldu şu aşağıdaki lanet olasıca kariyer.net, başvurular her gün artıp duruyor, ama ne bi görüşme ne bir arama var..Ben kariyer.net morundan bıktım o benden bıkmadı arkadaşş..Off off!!

Velhasıl kelam son sözlerimi "Turkcell beni alsın" diyerek noktalar sizlere keyifli bir gün dilerim.

Toplam Başvuru Sayısı : 67

Okunmamış Mektup Sayısı : 0


25 Haziran 2011 Cumartesi

Vay Arkadaş..

Melabaa!!

Uzun bir ayrılık döneminden sonra yine burdayım, içim hiç rahat değildi buraları boşladım diye ama sonunda dayanamadım bu ayrılığa:)

Eveeeet, Neler oldu neler ??

Evim oldu, mezun oldum, official olarak da mezun olduğumu düşünüyorum finallerin ardından :)



Mezun fotosuuuu :))

Bugün blogumun eski yazılarına bakarken bir tanesine takıldım, okudum bidaha okudum, Sonra durdum "Vayy Arkadaşş" dedim.
Bknz: http://deryacetin.blogspot.com/2010/06/o-degilde-3snf-da-bitti.html

O yazıyı yazarken ki ruh halim, duygularım acaba şu ana kadar yaşadıklarımı tahmin edebiliyor muydum?

Mezun olmak için hiç bir zaman yanıp tutuşmadım, hele bu seneyi dolu dolu yaşayamamanın getirdiği bir stres de vardı üstümde, haftanın 3 günü iş, 2 günü okul, öyle bir geçti ki zaman, durduramadık gitti..

Hayatımda çok şey değişecek aslında farkındayım, bir kere 15 yıllık öğrencilik hayatımı bitirdim ki bu bocalamaya yetecek bir sebep. İş hayatına dann diye girmek de korkutuyor tabi beni. Bilmiyorum hiç bilmiyorum gerçekten.

Bu ara öyle bir süreçteyim ki, ne yapmak istediğime karar verme stresi, evimi gecindirme telaşı, ya iş bulamazsam korkusu,öyle veya böyle stres olacak çok şey bulabiliyorum ..
Hepimizin zamana ihtiyacı var farkındayım, her şey yoluna girecek inanıyorum..

Mezun oldum..
Büyüdüm.
Ben bile.

3 Haziran 2011 Cuma

HomeSweetHome ...

Bu bir azim hikayesi dostlar, azmettim, bekledim, sabrettim ve sonunda muradıma erdim.. Aile desteği , dost desteği ve birikimlerim sayesinde eve çıkmayı başardım. Ve yine sevenlerin desteği ile evimin şuan ki haline kavuştum.

Daha yapılacak çok şey olsada içime sindi her köşesi.. Bundan sonrası hep benim zevkim benim istediklerim benim sevdiklerim.. Çünkü burası benim evim :)))






















P.S. Eve yerleşeceğim süre boyunca bana her türlü maddi , manevi ve lojistik anlamda hiç bir desteğini esirgemeyen en başta ailem olmak üzere, özellikle Nizam, Akın, Faruk, Gizemlerim:), Barış, Reşat ve Emre ye bunun dışında ev hediyeleri ile beni bir çok masraftan kurtaran Elo, Melis, Ceren, Sercan, Gürkan, Seniha, Güray, Serdar ve tabiki buna ek olan yukarıda adı geçen tüm dostlarıma teşekkürü bir borç bilirim..
Sizsiz bu işin altından kalkmam imkansızdı, iyi ki varsınız :))

31 Mayıs 2011 Salı

Derya muradına nasıl erdi..

Evet bayanlar ve beyler..
Oldu sonunda, başardım !
Kendi evimin sahibiyim artık, sahipten kastım kiracı olmak yanlış anlaşılmasın :)
Ama oldu işte vallahi oldu ve bitti :)

Ayrıntılar ve resimler çok yakında bu blogda.. beni her zamanki gibi bekleyin ve takip edin :))

17 Mayıs 2011 Salı

kücükkurbaga bir yasinda !!

Koskoca bir yılı devirdik bu blog aleminde..
Beni izleyen, okuyan, takip eden ve bu alemde yalnız bırakmayan herkese teşekkürler.
Siz beni okudukça ben daha da varım.. daha da burdayım..

O zaman nice yıllara diyelim küçükkurbağaya =)

8 Mayıs 2011 Pazar

..Loading.....

Bekleyin beni,. Dönüşüm muhteşem olacak !!

13 Nisan 2011 Çarşamba

heyoo !

Annem benim evim için (daha çıkmadığım evim demek daha doğru olur sanırım) özel istek üzerine yaptı bu resmi, bak bak doyamıyorum gerçekten.. Renklerle o çok sevdiğim balerin figürü birleşmiş anneciğimin eşsiz elleriyle harika bir şey çıkmış yine ortaya.. Az kaldı bir iki aya kadar “evimin” salonunda canlı canlı görebilirsiniz :)

Annekuzusuyumdur !

Vol 13..

Melabaaa !!

Uzun zamandır şöyle kafam rahat yazacak vakit bulamıyorum. Bu aralar hem iş hem okul en yoğun dönemlerimi yaşıyor olabilirim. Okulda son dönem olması ve son döneme yığılmış projeler sunumlar da hayatımı hiç kolaylaştırmıyor.. Bir yandan okul bitmesin isterken bir yandan okul bitsede sadece işe yoğunlaşıp hayatı yarım yaşamasam diyorum.. Neyse sonuç olarak böyle bir hal içindeyim ben dostlar.. Yazmak istediğim çok şey var.. Şu vizeler geçsin yine enerjimi toplayıp döneceğim sizlere =)

Bu arada annecim son zamanlarda yine döktürdü, sizlerle paylaşmadan geçmiyim dedim.. Buyrun bakalım..



(pastel boya)

(yağlı boya)

(pastel boya)

*P.S.: Dediğim gibi bu resimlere sahip olmak isterseniz eğer ulaşacağınız yeri biliyorsunuz. Sevgiler :)

30 Mart 2011 Çarşamba

tik tak tik tak tik….

Zamanın ışık hızıyla aktığı bir dönemdeyim…

Üniversitenin son yılı, hatta son dönemi, yaklaşık 3 ay sonra mezun biri olucam ben artık. 15 yıllık öğrencilik hayatımın son aylarını yaşıyorum.. İçimde hem heyecan hem hüzün hem de hayattan neler bekliyorum telaşı..Haftanın 2 gününü okulda 3 gününü iş yerinde geçiriyorum.. Onca telaş arasında anlamadım ama 6 ayı bitirmişim..

Bir sürü şey var kafamda tabi, okulda son yılım, bir yandan çalışıyorum ee artık düzen İstanbul’da kurulacak belli, ev bulayım kirası uygun olsun işe yakın olsun .. olsun da olsun !! Derdim hiç bitmez oldu.. Bir yerden sonra psikolojimin bozulmaya başladığını farkettiğim isyan dönemlerim oldu ki yine öyle dönemlerimden birindeyim bu aralar..

Ne zaman internet üzerinden evlere baksam aynı psikolojik buhrana giriyorum.. Yok yahu yok ,içime sinen hem işe yakın hemde kirası uygun bir yer bulamıyorum ki.. Kiralar el yakıyor zaten, bende üç kuruşluk gelirimle cesaret edemiyorum tabi birden eve çıkmaya falan, ama artık sabredicek gücümde kalmadı, kaldım iki arada bir derede…Bu süre boyunca yanımda sevdiğim insanlar olmasa, desteklerini hissetmesem herhalde kafayı yerdim..

Okul hiç bitmeseydi..

Biz Çalışmak zorunda olmasaydık..

Ailemiz hep yanımızda olsaydı…

Hatta hep çocuk kalsaydık, hiç büyümeseydik…Keşke !

6 Mart 2011 Pazar

anlatılmaz yaşanır !

Annemi öyle özledim ki !!
Evim olsun artık..
Benim evim olsun, annem yanıma gelsin, göreyim onu özlemiyim artık !
Ben büyümek istemiyorum !!

5 Mart 2011 Cumartesi

blogumadokunma !

Rahat bırakın bloglarımızı, kendimizi ifade edebildiğimiz tek yeri de elimizden almaya çalışıyorsunuz.. Bırakın da insanların yüzünü güldürebilelim,, hayatlarında farklı bir şeyler yaratalım..dokunmayın bloglarımıza!!!

28 Şubat 2011 Pazartesi

The Oscar goes to…

Evet efenim 83. Oscar ödülleri de sahiplerini buldular. Dün gece saat 1:00’de Kırmızı Halı seremonisiyle başlayan ve sabahın ilk ışıklarına kadar süren tören her zaman ki gibi görkemli bir organizasyon oldu.

“On the Red Carpet” notlarından başlayalım ödüllere geçmeden önce.. Adaylıkları olan ablalarımız yine her zamanki gibi şık ve alımlılardı gerçekten.

Bu sene diğer senelere kıyasla dekolte ve abartıdan uzak, genele bakıldığında ise gerçekten şık elbiseler seçilmişti kırmızı halı için.. Natalie Portman, Nicole Kidman, Jennifer Lawrance, Sandra Block ve diğerleri.. Herkes kendi çapında çok ama çok şıklar.. Ama yine de en iyi kadın oyuncu adayları hem adaylıkları hem de güzelliklerini göstererek düşman çatlatmışlar sanki :) Nicole ve Natalie ablalarımızın yeri yine de ayrı valla.. Ayıptır söylemesi her daim taşlar yani :)


Oscar’ın güzelleriyle gözümüz gönlümüz açıldı tabi erkeklerin de pabucu dama atıldı böyle olunca :)

Neyse işin kırmızı halı boyutunu böylece özetlemiş olduk, törene geldi sıra..

Anne Hathaway ve James Franco’nun sunuculuğı ile renklenen gece de yine bir çok esprili an mevcuttu, tabi en çok dikkat çeken tören başlangıcında ki tüm filmlerden ufak sahnelerle Anne ve James’in de oynadığı keyifli bir tanıtım filmiydi.. Keyifle izlemek isteyene :)

Genel olarak tahminlerimin yoğunlukla tuttuğu ve sürpriz sonuçların olmadığı bir Oscar senesi oldu bu sene.. İşte 83. Oscar Töreninde heykelciği evine götürmeye hak kazananlar..

..and The Oscar goes to……

En İyi Film: The King's Speech

En İyi Yönetmen: Tom Hooper (The King's Speech)

En İyi Erkek Oyuncu: Colin Firth (The King's Speech)

En İyi Kadın Oyuncu: Natalie Portman (Black Swan)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christian Bale (The Fighter)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Melissa Leo (The Fighter)

En İyi Uyarlama Senaryo: Aaron Sorkin (The Social Network)

En İyi Orijinal Senaryo: David Seidler (The King's Speech)

En İyi Yabancı Film: In a Better World (Danimarka)

En İyi Görüntü Yönetimi: Inception - Wally Pfister

En İyi Sanat Yönetmeni: Alice in Wonderland - Robert Stromberg, Karen O'Hara

En İyi Animasyon: Toy Story 3

En İyi Belgesel: Inside Job

En İyi Animasyon (Kısa Metraj): The Lost Thing

En İyi Belgesel (Kısa): Strangers No More

En İyi Kısa Film: God of Love

En İyi Müzik: The Social Network, Trent Reznor ve Atticus Ross

En İyi Şarkı: Randy Newman, If I Rise - 127 Hours

En İyi Görsel Efekt: Inception, Paul Franklin, Chris Corbould, Andrew Lockley ve Peter Bebb

En İyi Kurgu The Social Network - Angus Wall ve Kirk Baxter

En İyi Ses Miksajı: Inception, Lora Hirschberg, Gary A. Rizzo ve Ed Novick

En İyi Ses Montajı: Inception, Richard King

En İyi Makyaj: The Wolfman, Rick Baker ve Dave Elsey

En İyi Kostüm: Alice in Wonderland, Colleen Atwood

23 Şubat 2011 Çarşamba

Anneye Özlemdir bu..

Anne resimlerinde sona geldik.. şimdiye kadar bizi takip ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz…Tabi ki şimdilik bitti diyoruz ama annem evde çalışmalara devam ediyor :) Daha önceden de belirttiğim gibi resimlerle ilgileniyorsanız,”çok beğendim bu resim benim olmalı” diyorsanız, benimle iletişime geçebilir ve birbirinden güzel bu resimlerden bir tanesine sahip olabilirsiniz :)
Kadişcime de resimlerini benimle paylaştığı ve blogumu şenlendirdiği için de özel teşekkür. Canım annem benim.. :))






   Annecandır bunu unutmayın.. :)

21 Şubat 2011 Pazartesi

King’s Speech..

Malum Oscar yaklaştı.. Doğal olarak aday filmleri izlemek, olaya Fransız kalmamak lazım dedik ve King’s Speech ( Zoraki Kral )‘ı izlemeye gittik. Benim her zaman İngiliz filmlerine özel bir ilgim olmuştur. O aksana hayran olmamak elde değil çünkü. Filmi izlerken altyazıları okuma gereğinden kurtarıyor seni çünkü , her kelimelerini seçebiliyorsun tek tek.. Neyse yazıyı benim İngiliz hayranlığıma dönüştürmeyelim de konudan sapmayalım :)

Film oldukça başarılıydı, ama oyunculuklar onun daha da ötesindeydi.. Colin Firth, Altın Küreyi sonuna kadar haketmesinin yanında Oscar’ı kaldırmasına da hiç bir engeli yok diyebilirim.. Aynı şey Helena Bonhem Carter için de geçerli tabi ki.. Genel olarak Tim Burton filmleriyle özdeşleştirdiğimiz Carter bu filmle de farklı bir oyunculuk sergilemiş ve bunda da oldukça başarılı olmuş..

Velhasıl kelam gidin görün bir an önce derim, hem de Oscar öncesi bir fikir olsun, boş boş izlemeyin :)



13 Şubat 2011 Pazar

Pazar Sürprizi..

Melabaa !

Bugün öyle güzel bir Şubat havasına uyandım ki, yazmadan edemedim. Kış mevsiminin sonlarına doğru, bizlere baharı yaşatan böyle havaları çok seviyorum. Hafta içi yoğun iş temposundan sonra, haftasonunda kendini deşarj edeceğin bir ortamın olmalı ki bir sonraki haftaya bomba gibi hazırlan. Dün de çok sevdiiğim dostlarımla geçmiş dogum günümün şerefine toplanmış olduk ki sagolsunlar beni her zaman ki gibi mutlu ettiler yanımda olarak :)

Doğum günün geçtikten sonra kutlanması, sonra hediyeler gelmesi çok güzel bişey :)
Benimde bu sene ki doğum günü hasılatım böyle .. :))




(Resimler annem için , hediyelerimi görebilsin diye :) )

Bu arada http://shop.mango.com/home.faces?state=she_052_TR adresini ziyaret edin.. Bu sezonun beli yüksek, kemerli etekleri ve kalp desenli etek ve kazakları çok güzel gerçekten..Mutlaka bir göz atın derim..Ben bir süreliğine kendime ve kredi kartıma Mango'ya girmeyi yasakladım :) Benim yerime de gezin , alın :))

Uzun bir aradan sonra anne resimleri tekrar sizlerle..

Vol 11


(pastel boya)


(sulu boya)


(sulu boya)


(pastel boya)


(pastel boya)


Sevgiyle kalın..

11 Şubat 2011 Cuma

'Aşk Tesadüfleri Sever'

Pazartesi günü benim dogum günümdü, 21 yaşına bastım aypıtır söylemesi.. Doğum günü dediysem hiç zannetmeyin öyle eskileri gibi kutlanıyor doğum günleri.. İnanmazsınız bir pasta bile kesmedim o gün.. Yaşlanıyorum galiba..:)

Neyse o gün Emre Talay'ı Dubai'ye uğurladım, bıraktı gitti beni doğum günümde :P İşin şakası bir yana yurt dışına çıkması demek bizim telefonla bile konuşamıyor olmamız demek neredeyse o yüzden biraz mutsuz oldum doğum günümde.. Ama bu mutsuzluk akşam değişti tabi ki canım dostlarım vardı yanımda çünkü hep oldukları gibi. Melicimle, Meltüşüm ( ve tabi ki büyük ailemizin yeni beyfendisi Cüneyt de bizimleydi :) ) Bal böceklerim doğum günümün son saatlerinde yanımda olarak bana en güzel hediyeyi verdiler..

Ama tabi ki asıl hediyem bu değildi, çünkü günün saatlerinde bana Mehmet Günsür izleterek ödüllendirdiler..:))

Tabii ki de tahmin ettiğiniz üzere "Aşk Tesadüfleri Sever" filminden bahsediyorum.. Büyük beklentilerle gittik filme bunu belirtmeliyim. Daha gitmeden önce bir çok arkadaşım , ikinci yarı için mendilleri hazırla falan diye öğütte bile bulundular bana.. Neyse filmde belki de bir çok insan kendinden bir şeyler bulabiliyor. Benim etkilendiğim bir çok sahne oldu ama buna en büyük etken "iyi oyunculuğun dışında" o sahnelere mükemmel derecede oturmuş müziklerdi.. Ben buna çok inanıyorum, bir filmdeki müzikler başarılıysa ve filmden bir şeyler varsa o şarkının dizelerinde seni alıp götürüyor..Bana da aynen öyle oldu işte.. Filmin sonu her ne kadar ütopik gelse de.. yine de beni ağlatmaya ve filmin başında hazırladığım mendili kullanmama engel olmadı..Ve filmin geneline bakarsak Bülent Ortaçgil'in sözlerinin Mehmet Günsür ağzından dökülmüş haliyle film bitiminde kendi kendime "Olamaz mı? Olabilir. " dedim.

Çünkü imkansız bir şey değil böyle tesadüflerin oluşması, hayatımızda kaç kez yaşıyoruz kim bilir. Hatta kimi zaman bu kadarı da olamaz dediğimiz şeyler bile olabiliyor, şaşırmıyoruz. İşte o yüzden ben bu filmi çok beğendim. Hayatımızda gözden kaçırdığımız bir çok şeyi görmemizi daha farklı bakış açılarıyla bakmamızı sağlıyor belkide.

Bir de bu filmde en sevdiğim şey küçük çocukların aşkı.. Küçük kızın heyecanla balkonda kırmızı bisikletli çocuğu beklemesi.. Kırmızı bisikletli çocuğun kızı görmek için balkonuna bakması.. Küçük kızın filmlere özenip bisikletin önüne atlayarak, çocuğa "film çevirelim demesi" o yaştaki bir çocuğun hayal gücü gerçekten de.. aslında dönüm noktası o çarpışma çünkü küçük Özgür'ün hastalağı ilk o anda ortaya çıkıyor.. Yine o masum aşk içindeki küçük bir tesadüf..

Oyunculukları tartışmıyorum bile..Çünkü kadro gerçekten güçlü bir kadro.. Daha önce beraber çalışmış bir ekip de var bunların içinde ki eminim bunun yararı da büyüktür..Yine de sakın kayırılıyor diye düşünülmesin ama Mehmet Günsür gerçekten bir başka:) hem oyunculuğu, hem her halinin ona yakışması ve daha bir çok şey..

Bir de söylemeden geçemicem , ben Cansel Elçin'i gerçekten çok severim, bu filmdeki karakterinin de ona çok yakıştığını söylemeden geçemicem.. O nasıl güzel bir Fransızca konuşmadır, o nasıl güzel bir aksandır..Filmde çok kısa bir sahnesi olmasına rağmen başroller arasında gerçekten de çok şık durmuştu diyebilirim..İleride daha uzun süreli görmek isterim kendisini filmlerde..

Bunlarda film albümündeki parçalar, dinlemek isteyenlere;

-Müslüm Gürses - Aşk Tesadüfleri Sever,
-Teoman - Değirmenler
-Şebnem Ferah - Hoşçakal
-Tanju Okan - Aşkı Bulacaksın
-Redd - Nefes Bile Almadan,
-Ozan Ünlü - Ankara Rüzgarı,
-Demir Demirkan - Zaferlerim
-Mert Çetinkaya - Kafes

Filmi hatırlayınca yine bir iç çekiyorum "Ahhh Ahhh!!" diye.. Allah Mehmet Günsür'ü sahibine bağışlasın diyor bir iç daha çekiyorum :) Sonra da "Olamaz mı, Olabilir."diyerek yazımı noktalıyorum :)

Sevgiyle kalın..

Dinlenesidir Mehmet Günsür izlenesi olmasının yanında :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...