Pages

19 Aralık 2010 Pazar

3 koca yıl ♥ ♫

Hem dostum, hem arkadaşım, hem sırdaşım, hem akıl hocam, her seyi paylaştığım, güvendiğim, inandığım, sorgusuz sualsiz sevdiğim benim her şeyim..

Her yıl biraz daha güçlü , hiç kopmayacak bir bağ bizim ki..

İyi ki varsın , iyiki yanımdasın..

Birbirimize hep böyle bakacak..

Bu kadar mutlu olacak..

Daha bu hayatta atacak koca adımlarımız var..

14 Aralık 2010 Salı

Av Mevsimi zamanı..

İzledim, beğendim, tavsiye ediyorum..

Cem Yılmaz'dan muhteşem bir performanstır filmden.. İzlenilesi..




Vogue dergisinin Aralık sayısında Av Mevisimi ekibi ile yapılan röportaj sonrasında "Olaf Wipperfürth" tarafından çekilen harika siyah&beyaz fotolardır.. Bakılası..



















Herşeyiyle görülesi bir filmdir..İşinizi gücünüzü erteleyin, gidin , izleyin !

7 Aralık 2010 Salı

Dr.Gregory House yeni doktorumuz..


İzlemek için çok geç kaldığımı düşündüğüm ve şuanda Mad Men 'den sonra tüm algılarımı çevirip izlediğim dizidir House.
Daha 2 sezon izlememe rağmen bu dizinin şu ana kadar izlediğim en iyi bir kaç diziden biri olduğunu söyleyebiliyorum.
O zaman tanıtayım size de kimdir bu Dr. Gregory House :)

Kendisi Princeton Universitesi'nde Differential Diagnosis yani teşhis ve tanı bölümünün başkanı..Geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle bir ayağında hayatı boyunca sürecek şiddetli bir ağrı ve buna bağlı olarak Vicodin adlı ağrı kesiciye bağımlı bir hayatı var. Tabi tüm bunlar onun aksi, kaba ve umursamaz olmasına bir mazeret değil Çünkü bu onun değiştirilemez kişiliğinin getirdiği davranışlar..Gerçi ne kadar kaba ve tahüm edilemez olursa olsun bu onun çekici bir adam olduğu gerçeğini de değiştiremiyor.:)Hayat felsefesini "Everybody Lies" yani herkes yalan söyler olarak belirleyen House 'un bu genellemesi neredeyse her zaman onu haklı çıkarır.
Dr House'a hayat veren Hugh Laurie bu karakteri ile bir çok kez Altın Küre ve Emmy ödülüne layık görüldü ki sonuna kadar hakediyorda. Bir de yeni öğrendiğim bir şey daha ver Hugh Laurie ile ilgili. 45 dakikalık dizi boyunca neredeyse 30 dk konuştuğunu varsayarsak onun bir İngiliz olduğuna inanmak neredeyse imkansız ! Çünkü tam bir Amerikalıyı oynuyor ve bu konuda da oldukça başarılı.
House ‘un bir ekibi var, House ‘a katlanmak zorunda kalan bir ekip :) House gibi zor bir adamla iş yapmak onlar için zor olsada bir şekilde birbirlerini tamamlıyorlar. Ancak ne ne kadar House’un sıradışı tedavi yöntemlerini onaylamadan uygulasalarda içlerinden bir yerde onun yine haklı çıkacağına dair bir şüpheleri hep var ki genel de hep “O” haklı çıkar :)
Dediğim gibi daha 2 sezon izledim ve bu 2 sezon boyunca bu ekip 3 kişiden oluşuyordu. Dr. Foremon(Omar Epps), Chase(Jesse Spencer) ve Cameron(Jennifer Morrison). Foremon ve House sürekli çatışma halindeler , Chase ise sadece kendi çıkarlarını düşünen ve fırsat bulduğunda herkesi arkasından vurabilecek bir tip, Cameron ise duygusallığı genelde doktorluğunun önüne geçtiği için House tarafından sürekli eleştirilen bir başka tip :) Ama tüm bu zıtlıklara rağmen bence mükemmel bir ekibi oluşturuyorlar ki bunu 2.sezonun son bölümlerine doğru görebiliyoruz. Spoiler’a gerek yok herkes kendi görsün izlesin diye :)

Bu ekip dışında dizideki bence en önemli karakterlerden biri ve House’un tek dostu (çünkü ona tahammül edebilen tek insan ) Dr.Wilson var. Belkide o olmasa House karakterini bu kadar iyi tanıyamayabilrdik. Çünkü Wilson House bir nevi tamamlıyor. Hemde onların dialogları diziye ayrı bir keyif ve izlenesi anlar katıyor. Ya da ben ekstra bir sempati duyuyorum Wilson’a karşı bilmiyorum House’la zıt olsalarda, onu ne kadar çekilmez bulsada hatta sürekli olarak onun tarafından terslenmiş olsa da Wilson House’un tek sadık dostu diyebiliriz.

Dr.Cuddy’i unutmamak lazım.. Kendisi hastanenin baş hekimi olmakla birlikte House’un o hastanede bir doktor olmayı sürdürebilmesindeki tek sebeptir. Çünkü House kendi bölümündeki hastalarla yakından ilişki kurmadığı gibi haftada neredeyse bir vakayı çözüyor, ve klinik görevinden kaçmak için de her seferinde elinden geleni yapıyor. Bakalım ilerki sezonlar boyunca Cuddy nereye kadar daha House’u idare edebilecek göreceğiz.
Bir de House karakterini Sherlock Holmes ile özdeşleştirmiş tüm kaynaklar ki baktığımızda bir çok ortak yönü görebiliyoruz. Başta madde bağımlılığı var tabi, bunları dışında çözülemeyen vakaların üzerine korkusuzca gitme ve sonunda bunları her ne şekilde olursa olsun çözme (başına iş açacak olsa da:) )gibi yetenekleri , ayrıca kaba ve umursamaz tavırları ile de birbirlerine fazlası ile benziyorlar. Ayrıca House’un teşhis koymak için ekibindekileri hastalarının evine gönderip bir dedektif gibi olay yeri incelemesi yaptırması da niyeyse Sherlock Holmes benzerliğini biraz daha öne çıkarıyor sanki :)

Daha 2 sezon bitirmiş biri olarak daha çok heyecanlı ve bol entrikalı bölümler izleyeceğimden eminim ve sabırsızlıkla bekliyorum diyebilirim..
P.S: House izleyenler ve dizi müziklerini indirmek isteyen arkadaşlara ufak bir yardımı olur belki.. http://www.have-dog.com/house/ İzlemeyenler size sesleniyorum ,benim gibi daha da fazla geç kalmadan izlemeye başlayın !!
Bir başka dizi vb. yazısında görüşmek üzere..
-I pod bugün Massive Attack-Teardrop çalıyor..

30 Kasım 2010 Salı

Bir Tarih Kül Olurken..



Gözde Esen'in Haydarpaşa Fotografıdır..

Kimine göre bir hata, kimine göre ihmalkarlik kimine göre ise akıllıca planlanmış bir kaza..
Ama kim ne düşünürse düşünsün Pazar günü neredeyse koca bir tarih kül olup gidiyordu, ramak kalmıştı ..
Nasıl başladığı tam olarak bilinmeyen yangında Tarihi Haydarpaşa Garımızın çatısı büyük ölçüde yandı. Söndürme işlemleri eğer olduğundan biraz daha geç olsaydı -ki mümkündür havadan bir helikopterle bile müdahele edilemedi yangına artık niyeyese- yangının diğer katlara ulaşması ve tarihi garın tamamen yok olması kaçınılmaz bir son olacaktı..



Tabi yangının ardından türlü türlü söylentiler çıktı , insan düşünmek istemiyor bu kadarıda olmaz diyor ama durup dururken böyle bir yangın neden çıkar nasıl bir ihmalkarlıktır ki bu kadar büyür yangın diye düşünmeden duramıyor.. İstanbul'un en güzel manzaralarından birine sahip, ulaşımı en güzel alanlardan biri yeni bir proje için neden değerledirilmesin ki diyor insan..
Benim ülkemin insanı cindir , gelir aklına böyle güzel projeler, oteller, evler..
Ama bir yanımda yok diyor , olur mu hiç öyle şey bize miras kalan böyle bir değerimiz varken kim niye yapar öyle bir şey diyor benim diğer saf yanım..



İşte neredeyse bir tarih kül olurken bizler sadece uzaktan seyirci kalıp düşünüyorduk..
Kim bu ihmalkar?
Kim bir tarihi yok etmek isteyen?
Kim bu değeri onun yarısı kadar bile olamayacak değersiz bir şeyler için feda etmek isteyen?
Aslında cevaplar çok belki ama cevaplamak isteeyen yok..



Durup düşünmeli artık..
Durup düşünmeli ki daha bir sahiplenmeli değerlerimizi..
Yok etmemeli hiç bir değeri , yakıp kül etmemeli..

29 Kasım 2010 Pazartesi

Biletix Sözüm Sana!!

Melabaa Melabaa !!

Bu aralar yine birikmiş bir listem var bloga yazılacaklar başlığı altında..Ama bu birikmiş listenin aksine bende yazı yazacak ne zaman vardı ne de fiziksel kuvvet.. İş, Vizeler, Kurs derken hep boşladım tabi güzel blogumu..Ama geçirdiğim bu haftasonu ve başıma gelen bunca tuhaf serüvenler dizisinden sonra tabi artık dayanamadım kendime bir zaman yaratmışken bu fırsatı kaçırmayayım dedim oturdum bilgisayarımın başına..

Şimdi efenim geçen haftadan beri sınavlarla boğuşuyordum genelde pek parlak olmasada Cüneyt Hocamın dersinden hakkım olan 90 ı aldığımı mutlulukla belirtmek isterim.

Neyse haftasonu benim için çok güzel başladı çünkü dostlarımla harika bir gece geçirdim.. Beraber eskiyi andık, içtik, güldük derken bir güzel iş sonrası cuma geçirmiş oldum.
Cumartesi günü ablam ve kuzenim geleceği için erkenden güne başladım ki akşama kadar hazır olayım..Ablamla kuzenim geldi bu arada benim başıma türlü türlü şeyler geldi, telefonumu kaybettim sonra şakalı bir şekilde buldum, taksici amca benimle dalga geçti falan filan :)
Tabi biz sadece talihsizlikleri bunlarla bitti sandık ama yanılmışız.
Cevahir BILETIX'ten Pazar günkü GS-BJK maçına(O maç da ayrı bir blog konusu olur) internet üzerinden aldığımız biletleri teslim almaya gittik. Babamın kartıyla aldığımız bir bilet vardı ama babam gelemediği için bileti teslim almaya biz gittik doğal olarak.. Biletix prosedürüne göre bilet kimin kartıyla alındıysa onun gelip teslim alması gerekiyor. Ama daha önce ben bileti bu şekilde annemin kartıyla kendi kimliğimi göstererek almıştım yine aynı iyi niyetle alabileceğimizi düşündüm. Neyse Cevahir Biletix'teki adını bilmediğim -kusura bakmayın- dallama bileti teslim etmediği gibi bunu en terbiyesiz ve seviyesiz haliyle belirtti. Tabi benim damarıma bastığı için tüm sinirimi ondan çıkardım. Hele bide o pişkin tavrı yok mu Allahım çıldırdım çıldırdım.. Neyse işin özü Biletix'in bu saçma uygulaması yüzünden az kalsın maça gidemiyordum neyseki Stad gişesindeki arkadaş insaflı çıktı ki alabildik bileti.
O yüzden başlığa ithafen diyorum ki
"Hey Biletix Sözüm Sana!!"
-Madem müşteri ve kimlik güvenliği için böyle bir uygulama getiriyorsun o zaman buna alternatif çözüm yolları neden getirmiyorsun, kredi kartı kullanmayan bir birey ailesinin kredi kartından alışveriş yapsa illaki anası babası mı kalkıp gidip alacak bileti, kimse kimseye sürpriz yapamayacak mı nebileyim başka şehirden bilet alınamayacak mı Biletix olmayan şehirler tabi bunlar..
-Madem uyguluyorsun bu prosedürü hem de bu kadar katı bir biçimde neden bazı firmaların yaptığı gibi kart sahibi dışında kartı alabilecek alternatif bir isim yazılması için sitene niye bir küçük kutucuk açmıyorsun zor bir şey midir bu?
-Her şeyden geçtim müşteri memnuniyeti diye bir şey hiç duymadın mı sen!! Bir kereye mahsus da olsa müşteri tüm meshuliyeti kabul ettiği şartlarda niye bileti kendisine teslim etmiyorsun..
-He birde niye Biletix gişelerinde nasıl konuşacağını bilmeyen, suratsız, müşteri memnuniyetini sıfıra indiren işe yaramazları çalıştırırsın..
Sorarım Sana eyy Biletix!!
Bence düşün bunları bir bir belki uygularsın da benim gibi daha çok kez madur olmuş Biletix gişesi madurlarına bir faydan dokunur !!


==> Bu da benim AntiBiletix logom hahaha :)

Ohh rahatladım arkadaşım. Dün de Biletix'e mail attım yazdım da yazdım.. He bir de Cevahir Biletixteki o adını sanını bilmediğim elemanı da şikayet ettim vallahi de ettim billahide.. Bulsun cezasını ..Nerede müşteri memnuniyeti nerede güleryüzlü çalışan ..pehhh !!

Neyse günü tabi böyle kötü kapamadık kuzenler ve ablayla felekten bir gece geçirip tüm bu tatsız günün acısını çıkardık. Ertesi gün de GS-BJK maçına gittik de gitmesine dedim ya o maç başlı başına bir blog yazısı.. :))

13 Kasım 2010 Cumartesi

Bir hafta böyle geçer..

Monday
Tuesday
Wednesday
Thursday
Friday
Saturday
Sunday Evening

3 Kasım 2010 Çarşamba

Denklem Olmuş Hayatımız..

Bugün okulda olduğum nadir günlerden biriydi.. Çarşamba günleri benim için keyifli oluyor hem kulüpte vakit geçiriyorum hem arkadaşlarımla.. İşteyken özlüyorum çünkü böyle zamanları..
Çarşamba günleri bir de Cüneyt Hocamızın dersi var.. Özellikle son iki haftadır fazlasıyla keyifli geçiyor diyebilirim ki normal şartlarda bir dersin zevkli olması söz konusu bile olamaz ama 4 yıllık üniversite öğrenciliği hayatımda keyifle katıldığım nadir derslerden biridir kendisi..
Dersin adı "Örgütsel Öğrenme ve Öğrenen Organizasyonlar" dersin teorik kısmından çok kendi hayatımızla bağdaştırıp tartıştığımız konular ilgimi çekiyor. Hem fikirlerimizi açıkça ortaya koyuyoruz hem de tartışıyoruz , gerçi hiç bir zaman tam cevabı alamıyoruz :)) ama ders sonunda memnun vaziyette ayrılıyoruz. Bir de inandığım bir şey var ki şu okuldan mezun olduğumda özel ve iş hayatımda bana gerçekten katkısı olacak çok ama çok nadir derslerden biridir bu.

Bu aralar yorgunluk diz boyu kendime ayıracak zamanım olmadıkça mutsuz olmaya başlıyorum. Blog'a bile yazamaz oldum onu bile bugün derste bloglardan bahsederken farkettim.. Oysa hep aklımda şeyler var paylaşmak istediğim hepsi uçup gidiyor böyle olunca..

Ama zaman mı var .. Hafta içi 3 gün şirkette 2 gün okulda 4 günün akşamı da kurstayım.. aynı zamanda akşam döndüğümde yapmam gereken ödevlerim ve çalışmam gereken şeyler var iş böyle olunca içinden çıkılamayacak şöyle bir denklemle karşı karşıya kalıyorum.. 3+2+4=5 doğal olarak eşit olmayan bir denklemi denkleştirmeye çalışıyorum :(

Kafa karıştırıcı soru:
Şimdi bir puzzle'a 3-5 parça koymak için, bir bardak kahveyle dergi okumak için,arkadaşlarımla vakit geçirmek için, internette blogları okumak ya da kendi bloguma bir şeyler yazmak için, her şeyden geçtim şöyle kafamda hiç bir şey olmadan yalnızca 1 saat geçirmek için Derya ne yapabilir?

A)İşi bırakmalı
B)Okulu bırakmalı
C)Kursu bırakmalı
D)Hepsini birden bırakmalı
E)Nasıl olsa hiçbirini bırakamıcak o yüzden bir tarafını kırıp işine gücüne bakmalı

Evet tahmin ettiğiniz üzere cevap "E" olacak. Bunun için yapabildiğim tek şey kendi iç motivasyonumu(Cüneyt hocamın kulaklarını çınlatarak söylüyorum) maksimum seviyede tutmak ve bol vitamin takviyesiyle hayatta kalmaya çalışmak..

Dipnot: Siz de benim gibi Cnbc-e aşığıysanız ve tüm dizilerin müptelasıysanız Cnbc-e derginin bu ayki sayısını şiddetle öneririm,dizi jeneriklerinin albümünü hediye ediyor ve Mad Men ile ilgili özel bir bölümü var :) Film ekide oldukça başarılı ..tavsiyedir benden size :)

-Tabiki I-Pod umda Cnbc-E Playlistten Secret'ı çalıyor..

20 Ekim 2010 Çarşamba

Biz büyürüz ve ...

Ne gariptir..
Yaşadığımız ufak hüzünler toplandığında ne büyük korkuları canlandırıyor içimizdeki ..Hani o en derinde hiç olmasını istemediğimiz ama bir gün olacağını bildiğimiz anlardan kaçarız ya.. Ama gelecektir o gün .. Kaçamayız ondan..
Geçen hafta ablamdan ayrılırken yaşadığım hüzün.. Onu kaybetme korkusunu açığa çıkarıyor içten içe.. Yaşımız geçtikçe biraz daha bağlanıyoruz birbirimize.. Küçükken sürekli kavga edecek bir şeyler bulurken , odalarımızı sürekli ayrımaya çalışırken şimdi hep beraber olacak fırsatlar yaratmaya çalışıyoruz..Sanırım yaş büyüdükçe sorumluluklar çoğaldıkça birbirimize olan ihtiyacımız bağlılığımız iyice artıyor.. Her ayrılığımız bir diğerinden daha zor hale gelmeye başlıyor..Son ayrılığımız da öyleydi işte.. Zordu,hüzünlüydü..İkimiz içinde..
Bugün bir korku daha yaşadım ama bu sefer ki biraz daha ağırdı.. Benim annem kolay yalan söyleyemez , hoş söylesede kendini hemen belli eder ..aynı bugün olduğu gibi.. Normalde bu kadar şüpheci değilimdir ama annemin sesinden benimle konuşmasından bile bir şeylerin ters gittiğini anlayabiliyorum herhalde artık , o da sanırım annemle aramızdaki güçlü bağla alakalı..evet bir şeyler ters gidiyor biliyorum.. bana bir şeyler yalan yanlış eksik anlatılıyor, üzülmeyeyim diye ama biliyorum.. annem bana yalan söylemek zorunda kaldıysa eğer , kesinlikle beni üzecek bir şeyler var ortada.. Söylemiyorlar ama ama ben biliyorum , hissediyorum..
Korkuyorum işte bugün ve bundan sonra biraz daha çok korkuyorum..
Kimse gitmesin hayatımdan istiyorum.. Hep benimle olsunlar istiyorum..
Evet belki büyüdüm,kendi ayaklarımın üstünde durmasını öğrendim, falan filan ama korkuyorum bugün hemde hiç korkmadığım kadar...

30 Eylül 2010 Perşembe

Let the match begin..

Büyüdüm artık vallahi büyüdüm ben :) Koca bir binada küçücük bir ben .. Koşturup durmaca artık.. Film, dizi izlemecelere bir ara verilecek , hele gezmeceler ahh gezmeceler özletecek kendini.. Ama alışıcaz be hacı bu yoğunluğa ,bünye buna da alışacak.. Hadi ben kaçtım ya iş bekler..

Dıtt dıtt dıtt..

ZzZZzzZZzzzZZZzzzzzzzz…

21 Eylül 2010 Salı

S.O.S

Bugün tüm gün odamdan çıkmadım.. Yemek ve benzeri durumlarda dahil.. Tüm gün Mad Men izledim hemde 6 bölüm başından hiç kalkmadan..Hatta bu gün bir ara kendimi Don Draper yerine bile koydum inan bak. Böyle yalnız,ailesinden uzak,yapmak istediği şeyler çok ama bazı engeller var aşamadığı falan filan..Saçma sapan bişey işte:) Bunlar hiç iyiye işaret şeyler değil farkındayım ama canım da böylesini istiyor bu aralar..Her istediği olmuyor insanın hayatta farkındayım bunu öğrenecek kadar da çok yaşadım ..Ama yaşadığım her güzel şeyin ardında beni üzecek beni hırpalayacak taşıyamayacağım yükler var hep..Bana yakışmayan ruh hali bu biliyorum zaten ben de sevmiyorum bu halimi.. Ama içimi yiyip bitiren korkulara da engel olamıyorum işte..Yanımda korkularımı beraber göğüsleyeceğim dostlarım var, Emre var ki o hep yanımda her zaman destek bana.. Dağılacak bu bulutlar başımdaki , rahatlayacak kafam..Akınca zaman..

18 Eylül 2010 Cumartesi

İşte geldim burdayım !!

Bilgisayarıma kavuşmamın mutluluğuyla ne yapacağımı şaşırdım, nereden başlasam önce neyi anlatsam bilemiyorum..
İnanamayacaksın ama stajım bitti, vallahi bitti..koskoca 2 buçuk ay puff diye uçup gitti.. Ne yaptın, nasıl geçti diye sorma ben bile farkına varamadım daha , hatta dün kimlik kartımı teslim edene kadar bile farkına varamamıştım :) Öyle güzel bir staj dönemiydi ki benim için hayatım boyunca unutamam herhalde.

Aaa dur senin hala haberin yok , tabi nerden olacak ben 1 Ekim’de işe başlıyorum, yeminlen ya :) İnsanın kısmeti kapandı mı tam kapanıyor, açılınca da tam açılıyor dşye boşuna demiyorlar valla :) Hem de sıkı dur geliyor IBM’de başlıyorum part time .. şaka gibi geliyor ben bile daha kavrayamıyorum gerçek mi değil mi :)
Bir de bu aralar kafamı meşgul eden bir sürü şey var aslında bazıları burada anlatamayacağım kadar derin yiyip bitiriyor beni.. Bazılarını da zaten alenen anlatıp döküyorum içimi..Zaten anlatmasam şişer şişer patlarım inan bak ! Son zamanlarda ki en büyük sıkıntım “EV” nasıl içimi yakıyor bi bilsen..Yurtta kimse kalmadı herkes eve çıktı.. E benim de son senem be hacı artık iş güç sahibi insanım koyuyor yurt köşelerinde sürünmek falan.. İstiyorum ki bir evim olsun küçücük bir odası,mutfağı,banyosu olsun ama gerçekten küçük .. Kendime ait odam olsun yani “odam” diyebileyim rahatça.. Öyle darlandım ,öyle bunaldım ki bu ara nasıl dile getirsem bilemiyorum işte..Bazen durup dururken ağlıyorum..Sonra diyorum “Derya kendine gel , ne oluyor şimdi , deli misin sen?” diye ama kandıramıyorum ne yapsam da kendimi.. Öyle işte son zamanlarda içimi daraltan , beni bunaltan en büyük derdim bu.. Çok koyuyor be hacı vallahi çok koyuyor.. Yani hem bütçeme hem içime sinen bir ev bulsam hiç düşünmicem çıkıcam valla.. Kimseyi de dinlemicem , dinlemicem işte ya zorla mı!!
Dur canım sadece bunalım takılmıyorum arada sırada başıma komik şeyler de geliyor :) Mesela geçen akşam bir mesaj aldım. Hem de Acun Medya’dan bir mesaj" “gel bakalım bir mülakata gir belki var mısın yok musun’a girersin” diye :) Ben tabi şok daha bir ay bile olmadı başvuralı çağırdılar diye..Aman neyse gittik görüştük falan ama pek umutlu değilim ben,giderken umut vardı ama o kadar kalabalığı görünce “ unut bu işi derya para kazanmak başka bahara kaldı “ dedim.E çok da yalan sayılmaz hala ne arayan var ne soran. Hıh sanki benden iyisini bulacaklar.. Amann çok da tınn !!
Bir de bu son bir aylık dönemde bunalımlı halimden biraz sıyrılmak amaçlı bir puzzle’a başladım ve yurda dönmeden önce bitirme gazıyla 1 ay içinde bitirmiş oldum bunun da haklı gururunu yaşıyorum kendimce :)
İşte gururla sunarım puzzle’mı :)
160920101483
Off ne çok şey vardı anlatılacak , oysaki hepsini kafamda bir yerlere not etmiştim. Ne zaman değişik bir şey olsa diyorum ki “heh bunu unutmayayım da bloga yazayım mutlaka” şöyle anlatırım bunu eklerim diye düşünüyorum. Sonra ne oluyor geçiyorum bilgisayarın başına hepsi uçmuş gitmiş.. Yok arkadaş memory almıyor artık sürekli “Error” veriyor.. Yaşlandık azizim biz bile yaşlandık..
P.S. : Pazartesi okul açılıyor, herhalde bir gün okul açılıyor diye bu kadar sevineceğimi söyleseler gülüp geçerdim. Ama şimdi dört gözle bekliyorum. Öğrencilik güzel şey ya..2 haftada olsa en azından yeni işime başlayana kadar öğrenciyim işte yalnızca öğrenciyim :)
Sonra hem okul,hem iş, hem kurs gibi yoğun bir dönem beni bekliyor olacak..Ayhhh hayat çok zorr…!!

15 Eylül 2010 Çarşamba

Şans kapıyı aralarsa..

Başıma çok eğlenceli bir şey geldi..Bu aralar şansım dönüyor ya hani öyle bişey işte..Hem hissediyorum bu sefer olacak vallahi olacak..Aman dur heyecan yapma hemen, büyü bozulmasın diye anlatmıcam şimdi.Vallahi ısrar etme anlatamam! Anlatırsam şansım kaçar diye korkuyorum:)Sadece şans dileyin yeter,gerisini bekleyip görücez..Ay nasıl heyecanlıyım:)Hadi bakalım..

9 Eylül 2010 Perşembe

Bir bayram telaşı..

Her yıl , her bayram hep aynı telaş,hep aynı kosturmaca..Aksamdan giyecegin kıyafetler hazırlanır,banyo yaparsın,hazırlıklar falan filan..ilk güne her zaman Barış abimizle başlarız tabi..Bayramlar hem neşeli hem de hüzünlü , bi degişik işte..
kıssadan hisse:hayatımda bu yasıma kadar cok sey degismistir belki ama degişmicek tek şey bizim ailenin bayram telaşıdır=)
Biterken Barış abimizin kulaklarını çınlatırım.."bugün bayram erken kalkın çocuklar,giyelim en güzel cicileri"=)

3 Eylül 2010 Cuma

Rüya..

Geçen gün bir rüya gördüm, ama öyle sıradan bir rüya değil hani kendinizin tüm gerçekliğinizle içinde olduğunuz rüyalardan.. Uyandığınızda bile hala gerçek sandığınız..Sonra da rüya olduğunu anlayıp üzüldüğünüz türden..Hoş niye üzülür insan onu da anlamam ama neyse.. Öyle işte...

29 Ağustos 2010 Pazar

Kapak..

Hiç oldu mu size?
Böyle biri sizin bir açığınızı yakalamaya çalışır..
Ama siz göğsünüzü gere gere gösterirsiniz kendinizi..
Aslında açığınız yoktur da ama neyse..
Güzel bir duygu yinede , herkes yaşamalı bence...
Öyle işte..

24 Ağustos 2010 Salı

Mola..

Bilgisayarımdan gereksiz ayrlığım dolayısı ile bir moladayım.. Anlatılacak ,paylaşılacak şeyler dağ oldu.. En yakın zaman da tüm enerjimle dolduracağım sayfaları..Beni bekleyin anacım :)

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Özlenir..

Haftasonu aile ve dostlarla geçirilen tatilin ardından tabi ki iş hayatına uyum sağlamak mümkün olmuyor.. Aileye ve dostlara karşı olan özlem açığa iyice çıkıyor ve bastırılamaz boyuta geliyor..
Ve bir başka büyük özlem de bu özlemlerin üstüne binip hissedilen acıyı dayanılmaz boyutlara getiriyor..
Aile özlenir..
Dost özlenir..
O özlenir...

29 Temmuz 2010 Perşembe

Talihsiz Serüvenler Dizisi..

Bugün sabah bir panikle uyandım.. Uykus sersemi halimle alarmı kapamışım gözümü açtığımda saat neredeyse 7 buçuka geliyordu. Yani işin özü servisi kaçırdım!!Ardından bir panik harbi çıktım tabi metrobüse bindim,metrobüste mıçmıç bir kalabalık. Metrobüsten indim “heh bitti sıkıntılar taksiye bineyim burdan da çabuk gideyim” dedim. Tabi ki bitmedi. Taksiden indim şirketin önünde bir de baktım güvenlik kartım yok takside düşürmüşüm. Ancak bu kadar olabilir yahu. Her şey mi beni bulur bir günde. Bu da yetmezmiş gibi taksicinin peşinden koşmam yetişemeyip totum totum geri dönmek de cabası.. Neyseki taksici insaflı adammış , 1saat sonra falan dönüp resepsiyona bırakmış güvenlik kartımı sağolsun, duacıyım Ey taksici amca sana :))

Neyse günün sonu iyi bitti, Şirketin Yarıyıl değerlendirme toplantısı vardı Point Hotelde, sabah gerçekleşen talihsiz serüvenler dizim benim için öğleden sonra yerini rutin iş hayatıma bıraktı..Neyse gün bitiyor benim için,Yarın Kutsal Cuma.. ve maaş günü hem de ilk maaş günüm :)

28 Temmuz 2010 Çarşamba

GS Yeni Formalar..

Galatasaray dün yeni formaların lansmanını yaptı. Bir hafta öncesinden www.365g24s.com sitesinden geri sayıma başlanmıştı ve bizler de merak içinde yeni formalarımızı bekliyorduk. Gerçi medyaya illegal yollardan sızan görüntüler sayesinde bir formamızdan zaten haberdardık.

Tüm tartışmalara ve “karalamalara” rağmen formalarımızın çok başarılı olduğunu objektif olarak söyleyebilirim. Tabi ki de bazı rakip taraftarlardan beklediğimiz tepkileri aldık, ancak geçen sene de bunlara gülüp geçmiştik ve sonuç olarak en çok satılan formamız Mor forma olmuştu. İnsanlarda ki klasik algıyı ve tabuları yıktığı için de takımımı ayrıca yere göğe sığdıramıyorum:) Her zamanki gibi ilklerin takımı olduk ve sığ görüşlere kulak tıkayıp yine yaratıcılığımızı ve yenilikçi yapımızı ortaya koyduk.

2289 MERCAN

Öncelikle Kewell’la tanıttıkları çok iyi olmuş:)TFF’nin son düzenlemelerinde karşılaşan takımlar aynı renk formalarla bulunmaması gerekmekteymiş.Bu sebeple geçen sene 2288 “majesty” formasıyla sahalara çıkmıştık. Bu senenin aykırı forması ise “Mercan” ve kod adı 2289.Arma üzerindeki kabartmada ayrıca takdire şayandır bence.

ARSLAN

Arslan Forma eski futbolcumuz “Nihat Bekdik”’e ithafen hazırlanmıştır. Ve tabi ki bence simgemiz olan Arslanı forma üzerinde görmemiz o formayı daha da bir alınabilir kılıyor. Ayrıca üzerindeki arslan motifi çok başarılı olmuş.Bu yüzden bir seçim yapmam gerekirse Arslan forma favorimdir.

PARÇALI

Galatasaray’ın prestij forması olan parçalı forma geçen sezon da giydiğimiz parçalı formanın aynısı. Belki üzerinde ufak oynamalarla yeni bir parçalı forma tasarlanabilirdi diye düşünüyorum ancak parçalı formayı zaten her türlü beğeneceğimiz için çok da fark etmiyor diyebilirim.

Bir de bence asıl konuşulması gereken başarılı lansman çalışmamız. Geçen sene de www.2288gs.com sitesiyle de çok başarılı bir işe imza atılmıştı. Bu sene bence en çok dikkat çeken şey her formanın hikayesinin olması ve her forma için ayrı ayrı kısa filmler çekilmesi. Gerçekten Galatasaray bu işi iyi başarıyor diyebiliyorum. Çünkü iki senedir formalardan önce lansman çalışmaları konuşuluyor.

Dün uzun bir süre www.gsstore.org sitesine ulaşım yoktu ki buradan da formaların beğenildiğini ve tabi ki lansman çalışmalarının karşılığını aldığını söyleyebiliriz:)

P.S: Bugün ben çok çılgın bir şey yaptım. Galatasaray Sportif A.Ş.’ye mail attım dedim “ ben bu şirkette çalışmak için ne yapmalıyım?” Vallahi yaptım , belki cevap falan gelmeyecek ama denemek bedava değil mi :)

Neyse bakalım yeni sezonda , yeni formalarımızın bize uğurlu gelmesini dilerim. İlk maaşımla soluğu GS Store’da alıcam , Arslanlı formayı da koleksiyona eklicem :)

24 Temmuz 2010 Cumartesi

The Cranberries

Bundan 6 yıl önce orkestra odasında dostlarımla sevdiğimiz bir grubun parçasını çalarken bir gün canlı dinliyebileceğimi düşünmemiştim tabi hiç..

Perşembe günü hepimizin hayalini gerçekleştirmiş oldum. İlk konser şarkımı Dolores’e eşlik ederk söyledim. Ve kusursuz bir performans izledim.

-Twenty one –Promises –Zombie –Animal İnstinct –Ode to my Family –Just My imagination –When You’re gone.. Ve tabi ki daha bir çoğu..İnanılmaz bir enerjiyle sundular bize. Fazla söze gerek yok sanırım. The Cranberries İstanbuldaydı.. Ve Unutamayacağım kadar harikaydı..

Bunlar da konserden, Dolores’in müthiş performansının kareleri..


21 Temmuz 2010 Çarşamba

His name is KEWEL, KEWEL from Galatasaray..

Evet bir sene daha bizimle..Evet yine coşturacak bizi, sakatlansa bile sadece kulübede oturduğunu görmek yetecek..Tribünler yıkılacak “Harry, Harry Kewel” diye..Gol attığında bize koşacak yine..Yaşına rağmen ne söylerse söylesinler biz hep seveceğiz onu ve bir sene boyunca yine bizim KEWELımız olacak!!

P.S: Gizem’in de dediği gibi bakılası insadır Harry Kewel. Bu yüzdendir ki hayranlığım hiç bitmeyecek ona karşı:)

I-pod’umda tabii ki “Daddy Cool” çalıyor…

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Vapur tarifesi..

Bugün Emre’yle, Kerem ve Gözde ikilisiyle birlikte Karaköy’de klasikleşen mekanımız NamPort’ta kahvaltıdaydık. Aslında kahvaltı İşletme Kulübü ‘nün en sevdiğim yönetim kuruluyla planlanmıştı ancak herkesin son anda dahi işleri çıkınca en sonunda bu dörtlü kadlık işte. Kahvaltımız havanın güzel olmasının da etkisiyle son derece doyurucu ve tatmin edici oldu. Denize karşı vapur ve martı sesleriyle yapılan kahvaltıyla erkenden güne başlayınca da insan günü hiç bitmesin istiyor :)Deniz havasını kokladıkça vapura binme sevdamız oluştu tabi.. Biz de içimizdeki sese kulak verip bindik kadıköy vapuruna .. Tabi Gözde’nin elinden fotoğraf makinesi hiç düşmedi.. Vapurun en güzel yerine oturduk, bir yandan güneş vuruyor ama tatlı tatlı.. Bir yandan da püfür püfür rüzgar esiyor.. Ohh hayat var diyor insan.. Bir de deniz de 3 tane yunus gördük hoplayıp zıplıyorlardı bize oyun yapıyor gibi :)Tabi size daha işin can alıcı kısmını söylemedim, yazımın başlığı da buradan geliyor zaten..Biz denize ,poz vermeye kaptırmışken baktık kadıköye gelmişiz, ayaklandık tabi inmek için baktık , kıyıya yanaşmış gibi gözükmüyor vapur, o vaziyette ayakta bekledik bir süre. Sonra ne mi oldu vapur gerisin geri Karaköy istikametine doğru hareket etmeye başladı. Biz durumu anlamaya çalışırıken insanların bize şaşkın bakışları altında dakikalar önce kalktığımız yere doğru yürümeye başladık.Trajikomik bir halimiz vardı cidden..Sonra sanki biz zaten Kadıköye gitmeye niyetli değilmişiz de öylesine vapura binmişiz gibi hiç istifimizi bozmadan Karaköye geri döndük :) Bizim vapur tarifemizde bugün bir akbil basımıyla iki kere gidip gelmek oldu o yolu :)

Tabi vapurdan inince sıcak İstanbul gerçeğiyle yüzleşmiş olduk. İlk başta Taksim’e yürümeye niyetlendik ama sıcak sebebiyle kendimizi Tünel’de bulduk :) Sonra da Beyoğlu’nda kahvelerimizi içip Saray Muhallebicisinde tatlılarımız yedik, pek de güzeldi, çok da güzeldi valla :)

Sıcak sebebiyle günü biraz erken tamamlamış da olsak Gzdkrm çiftiyle çok hoş bir gün geçirmiş olduk:)Teşekkürlerimizi sunarız kendilerine.Özellikle gzdsn’e fotoğraf sponsorum olduğu için kocaman öpücüklerimi de yollarım.♥

Günün en eğlendiğimiz anının resmidir. Dokunmatik ekran sen çok yaşa :)

16 Temmuz 2010 Cuma

Staj Günlükleri..

Vol.3

Thanks God it’s Friday:)

Bir haftayı daha devirdik.. Bu hafta biraz zor geçti benim için biraz sıkıldım açıkçası,çünkü çok fazla işim olmadı bu son 2 gün dışında ..Vakitte geçmek bilmiyor işte çalışmayınca da..

Onun dışında bizim şirkette “Happy Hour” adeti varmış :) Her ayın bir günü içkili,yemekli,müzikli eğlence. Motive edici bir hareket. Çok da güzel bir hareket :) O yüzden takdir ediyorum şirketimi. Bir de dün Superonline Ceo’su Murat Erkan’la da tanışma fırsatım oldu. Çok sempatik ve cana yakın biri. Böyle güzel vakit geçirdikçe daha da içim ısınıyor Superonline’a staj bitsin istemicem hiç, ya da staj bitsin beni işe alsınlar :)

He bir de bugün stajyer kolonisi olarak bir arkadaşımızın doğum gününü kutladık. Güzel bir ekip olduk bence. Herkes birarada yemeğe çıkıyoruz falan.. Staj hayatı güzel ya valla buna karar verdim.. Keşke hep stajyer kalsak.. :))

11 Temmuz 2010 Pazar

Pazartesi Sendromu..

Bunu da öğrenmiş oldum tam anlamıyla.. Hevesle ve heyecanla beklenen Cuma gününün ardından çabucak geçen iki gün ve yine Pazar gününün bitiyor olmasının verdiği hüzün..Yarın sabah erken uyanma ve işe gitme zorunluluğunun inceden inceye kendini hissettirmesi..Acı gerçek.. Zor be hacı çok zor..

Uyurken … MFÖ- Mecburen çalıyor ı-pod’umda..

I-Pod Candır…

Bu aralar I-pod’uma bağımlı bir hayat yaşıyorum.. Hafta içi sabahın köründe servise bindiğim için uykumu açan , kafamı dağıtan tek şey müzik oluyor.. Tabi bu süreç her sabah rutin olarak devam etmeye başlayınca ı-pod’suz yaşayamaz hale gelmeye başlıyorum :) Sadece serviste de değil tabi akşamları kitap okurken , ingilizce çalışırken vs.. Yine o hep yanımda :)

Bu aralar da en çok Sertab’ın yeni albümünü dinliyorum, bittikçe geri dönüyorum ,shuffle dinlemiyorum sırf hep Rengarenk’ten çalsın diye :) Ama hakkını vermek lazım hep diyordu Sertab ödüllük bir albüm olacak diye hakikaten de öyle olmuş, her şarkıyı ayrı ayrı çok beğendim. Tabi bi de olmazsa olmazlarım var Twilight’ın 3 serisinin soundtrackleri de vazgeçilmezlerimdendir. Özellikle Muse-Supermassive Black Hole, ilk filmdeki sahne gözümün önüne gelir severim bu sebeple, bir de sabahları dinleyince insanın uykusunu açma etkisi var o yüzden de ayrı bi güzeldir :)

Ama beni üzen bir şey varsa da o da şarkıların adını bilmeden dinlememdir. Ne yazık ki benim teknoloji harikası küçücük shuflle’ma bir ekrancık sığdıramamışlar, o yüzden şarkıları defalarca dinlemiş de olsam, ezbere biliyor da olsam adını ya da kimin söylediğini bilemiyebiliyorum bazen.. İşte bu beni çok üzüyor sevgili okur..

Velhasıl Müzik her şeydir.. bu sebeple de ı-pod candır..

P.S: Sabah işe giderken müzik dinliyorsanız eğer, şiddetle MFÖ’den Mecburen ile güne başlamınızı öneririm.. Her sabah işe gitmek için servise giderken, kulağımda bu şarkı, inanılmaz motive oluyorum ben .. Yürüyüşüm bile değişiyor hatta itiraf edeyim melodiye uyumlu yürümeye çalıştığım bile oluyor.. :)


Benimkisinin tıpkısının aynısıdır.. :)

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Staj Günlükleri…

Vol. 2

Stajda bir hafta geçti :) Nasıl geçti diye soracak olursanız, benim için SÜPER ötesi diyebilirim :)

Bu hafta boyunca Erhan Bey kendisinin gireceği toplantıların neredeyse hepsine beni de beraberinde götürdü .. Çok faydalı olduğunu söylemeliyim , çünkü bu toplantıların her birinde farklı bir şey öğrendim. Ürünleri tanıdım, departmanım genel olarak neler yapıyor bunları gördüm, ama sanırım en önemlisi de iş hayatının gerçeklerini kavradım :)

Bu hafta iki tane oryantasyona katıldık. İlki Turkcell PAF eğitimiydi. PAF takımı bünyesinde Turkcell grup şirketlerinde staj yapan herkes katıldı bu eğitime ve sunum Turkcell tarafından yapıldı. Keyifli ve eğlenceli geçen bir oryantasyon oldu. Ama Tukcell’in bir parçası olduğumuzu,Turkcell ailesinden olduğumuzu o kadar altı çizili dile getirdiler ki .. İnsan işe alınma konusunda umutlanmıyor dersem yalan olur :) Neyse o gün de öyle geçti..

Bugün de Superonline PAF ekibi olan bizlere İnsan kaynakları yetkilimiz Cem Bey bize çok eğlenceli bir sunum yaptı. Bir de bize bir proje verdi ki bence işin en heyecanlı kısmı bu oldu :) Projemiz şu;

Her birimiz bünyesinde bulunduğumuz departmanı, bu departmanın neler yaptığını, ve biz bu departmanda ne yapıyoruz ne yarar sağlıyoruz bunları bir powerpoint sunumu hazırlayıp 20 Ağustos tarihinde tüm Superonline PAF ekibine sunacağız ve kendi kendimizi oylayacağız (Yemekteyiz tadında olacak aynı :) ) Sonrasında 1. olan stajyer I-pod shuffle sahibi olacak. Çok keyifli bir çalışma olacak bence ..

Bugünün en komik anısı ise oryantasyon sonunda Cem Bey’in bize binayı tanımamız için oynattığı oyun oldu. 18 kişi olduğumuz için 3 gruba böldü bizi. Ve bir mani okudu bu mani bize gideceğimiz ve bir sonraki ipucunun yerini gösteriyordu. Böyle böyle bütün binayı koşa koşa dolaştık sanırım :) Bu da yetmiyormuş gibi bizi gören herkes bir yandan gülüyor , bir yandan da bize gideceğimiz yerler için ipucu veriyorlardı :) Çok ama çok eğlendim ..Sonunda bulduğumuz kutunun içinden de çikolata çıktı tabi beklediğimiz gibi ama olsun yine de 18 kişinin kurumsal bir şirketin içinde koşturarak oyun oynaması stajım için unutulmayacak bir anı oldu :)

Buarada dün Erhan Bey’le öğlen yemeğinde haftalık değerlendirme toplantısı yaptık. 1 haftada neler yaptık, bundan sonraki süreçte neler yapacağız vs gibi konuları konuştuk. Ben de açık bir biçimde part time devam etmek istediğimi ve bunun için de her şeyi öğrenmek istediğimi belirttim.. Erhan Bey bana her konuda yardımcı oluyor , ayrıca böyle haftalık değerlendirme toplantısı yapan tek stajyer de benim herhalde bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum :)

Bir de bu hafta içinde annemle babam burdaydı onları görmenin mutluluğunu da yaşadım ekstradan :) Yani kıssadan hisse Superonline’da hayat süper.. ben de hep mutluyum :)

Buarada kurumsal staylaaa derya.cetin@trainee.superonline.net(!)

Biterken.. Duman’dan Daha Mutlu Olamam gelsin :)

2 Temmuz 2010 Cuma

Çoraplar fora :)

Uzun zamandır bir ayakkabıya böyle vurulduğumu hatırlamıyorum.. :) Converse şeffaf model çıkarmış, çok da iyi yapmış.. Çünkü inanılmaz bir şey :) Hem de yanında renkli renkli çoraplar hediye ediyorlarmış satarken.. Ne güzel bir fikir yahu..Henüz fiyatını öğrenemedim ama çok pahalı olmamasını umut ediyorum :) Bence bütün kızların dikkatini çekecek bir model çünkü her renk olabilir, o gün canın hangi rengi istiyorsa , ruh halin hangi renge uygunsa converse in o renk olacak :) Hem de birden fazla converse in olmasına gerek kalmadan , daha ne isteyebiliriz değil mi kızlar ?

Hadi o zaman çorabına güvenen davransın :)



1 Temmuz 2010 Perşembe

Staj Günlükleri…

Vol. 1

Bugün Superonline’da ilk günümdü.. İlk staj günü tabi ki fazlasıyla heyecan demekti benim için.. Saat tam 8:00’da ( tam da olması gereken saatte ordaydım ) Benim gibi zamanında gelen bir kaç stajyerle birlikte neler olacağını beklemeye başladık.. Sonra Cem Bey ( mülakatımı yapan İK yetkilisi ) bizleri departmanlarımıza dağıttı..

Departmanımın adı Müşteri Deneyimi Yönetimi” .. Adından da anlaşılacağı üzere departmanım satış sonrası hizmete , müşteri memnuniyete dayalı bir departman.. Tamamiyle bütün satışların, çağrı merkezlerinin işini doğru yapmasının yönetilmesini sağlayan departman diyebilirim kısaca.. Benimle Erhan Bey ilgileniyor, kendisi bugün benim sıkılmamam için elinden gelen her şeyi yaptı.. Sıkılmadım da.. Çok ama çok keyifli, mutlu bir departmana sahibim.. Sanırım bu konuda şanslıyım da çünkü bu departmanın tek stajyeriyim..:) Departmandaki herkes neşeli ve işini severek yapıyor, hep bir hareket var tam da benim beklediğim gibi.. O yüzden sıkılmak, ya da yaptığın işten zevk almamak mümkün değil.. Departmanımı bu yüzden sevdim diyebilirim..:)

Daha ilk gün benim için çok yoğun olmadı tabii ..Ancak gün geçtikçe yoğunlaşacak .. Hem kurs, hem staj bir süre de olsa yoracak bana ama kurs 3 hafta sonra bitiyor ben de ona güveniyorum..

Sonunda gerçekten başardığımı hissediyorum.. Evet evet ben başardım.. Şımarıyorum belki ama olsun dimi o kadar :).. Çünkü ben çok mutluyum :)

26 Haziran 2010 Cumartesi

Hosgelmiş aramıza minik Ela’mız..

Evet başlıktan da anlaşıldığı üzere , büyük ailemize yeni bir fert daha eklendi... Atakan abim ve Ninanın minik bebişi Ela dün aramıza katıldı.. Ben de bugün hala(!)sı olarak bebişimizi görmeye gittim..

Bebekler ne kadar mücizevi şeyler değil mi? Dünyaya gelmeleri, bakışları, çevresinde olup biteni anlamaya çalışmaları.. O kadar ufaklar ki kimbilir dünya ne kadar büyük geliyordur onlara..

Ela’cık da bugün dünyaya öyle garip bakıyordu işte.. Soluduğu havaya alışmaya çalışıyordu.. Zaman zaman ağlıyordu ama sadece açlıktan :) Ama ben hayatımda böyle uysal ağlayan bir bebek daha görmedim.. ( Nazar değmesin tabi boncuk gözlüme ) Öyle içlene içlene ağlıyordu ki sanırsın koca kız gururuna yediremiyor ağlamayı da gizli gizli ağlıyordu :) Tatlı şey .. Kocaman kocaman kokladım bugün onu.. Mis gibi kokuyor, süt gibi..

Atakan abim kuzenlerim arasında ilk bebek sahibi olan oldu :) Artık darısı diğerlerinin de başına.. Henüz yaşamadım tabi ama sanırım dünyanın en güzel duygusudur yaşadıkları.. Boncukum , minikim , bebikim , tatlıcık Ela’mız.. Hosgeldin kocaman ailemize…

Nazar değmesin boncuğumuza ;))

23 Haziran 2010 Çarşamba

Anne ben stajyer oldum..

Ben kendi başıma başvurdum , Turkcell Paf sınavına girdim sonra da Turkcell Grup şirketlerinden Superonline’a stajyer olarak kabul edildim… Evet evet ben yaptım.. :) Mutluluğumu kelimelerle falan ifade edemem herhalde .. Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle dolaşıp duruyorum..

Evime gidemeyecek olmak üzüyor beni aslında ya da yazlığımızın terasında oturup manzaraya bakıp dinlenmek ,sonra kumsala inip denize girmek, güneşlenmek ,kitap okumak, voleybol oynamak.. Böyle söyleyince de insanın içine oturmuyor da değil hani :) Ama bunları yapmam gerekiyor bunun da farkındayım. Bundan sonrasını zaman göstericek bakalım 1 Temmuz itibari ile beni yoğun bir tempo bekliyor.. Hem kurs hem staj çok yorucu olacak farkındayım ama zaten hayat yorucu değil mi :)

Hadi bakalım kolay gelsin bir acayip zor yarış :)

16 Haziran 2010 Çarşamba

Bir heyecan sardı dört bir yanımı..

Başlığım şuan ki ruh halimi daha iyi anlatamaz sanırım.. Gerçekten heyecandan yerimde bile duramıyorum.. Bundan yaklaşık bir buçuk ay önce Turkcell PAF ‘ın sınavına girmiştim , ve o zamandan beri haber bekliyorum.. Ve işte o gün dündü , en sonunda beklediğim telefon geldi .. :) Superonline (Turkcell Grup şirketlerinden yalnızca birisi) tarafından bugün saat 11:30 a staj görüşmesine çağırıldım.. Görüşme tahmin ettiğimden çok ama çok daha güzel geçti ve eğer herhangi bir değişiklik olmazsa 1 Temmuz itibari ile bende stajyer olarak da olsa çalışan ve para kazanan bir birey olacağım :) Hadi bakalım Pazartesi kesin haber gelecek..Ailem benimle gurur duyuyor, Çünkü artık kendi ayaklarımın üstünde duruyorum..İçim buruk biraz onlardan biraz daha ayrı kalma düşüncesiyle..Ama biliyorum onlar da mutlular benim adıma..Hala kalbim atıyor.. Heyecanlıyım.. Ama sanırım en önemlisi MUTLUYUM !

12 Haziran 2010 Cumartesi

O değilde 3.Sınıf da bitti..

Üniversiteye ilk geldiğim günü hatırlıyorum.. Gerçi nasıl unutabilirim ki.. Tanımadığım insanlarla , bilmediğim bir hayata başlamıştım.. Okulun açılmadan önceki gün ailemin beni yurda bıraktığı an.. Benim odamı gördüğümdeki şok halim, annemleri uğurladıktan hemen sonra yurt merdivenine çöküp ağlamam.. Ve yeni odamda Selin’le geçirdiğimiz ilk gece .. Şimdi düşününce ne kadar tuhaf geliyor o zamanki ruh halim.. Sonra yeni arkadaşlar yeni ortamlar vs..İlk hafta zar zor geçmişti Ereğli’ye dönmek için can atıyordum resmen.. Sonra İşletme Kulübü ve onun güzel insanlarıyla tanıştım.. Hayatıma dann diye girip beni o bunalım halinden , alışmak korkusundan kurtarmıştı bir anda.. Şuan da ve tabiki de bundan sonra hep hayatımda olmasını istediğim mükemmel dostlukları verdi bana.. Üniversiteye alışmam ve üniversiteli olmam da bana en büyük emeği geçen şeydir İşletme Kulübü sanırım.. Bu yüzden onun hakkını ödeyemem asla :)

Ve tabi ki İK yla birlikte hayatıma giren “birisi” var.. Bana hem hayatı öğreten , benim şuan ki olgunluğuma yardımcı olan ve şu 3 yıl boyunca her anımda yanımda olan.. Onsuz ben, gerçekten ben olamazdım sanırım… İyli varsın..

Şimdi oturup düşünüyoruz Gizem’le nasıl geçti bu koskoca 3 yıl diye.. Her sene dostalrımızın keplerini havada görmeye o kadar alışmıştık ki , seneye havalanan keplerin bizimkiler olacağı gerçeğine inanmak istemiyoruz sanırım.. Büyüdüğümüzü kabullenmek herhalde bize asıl zor gelen.. Hayatın yükünü yavaş yavaş omzumuzda hissetmek.. Dünya gerçekleriyle burun buruna gelmek.. Mezun ol, iş bul, çalış, çalış vs vs…

Zaman bize ne gösterecek ya da 1 yıl sonra bu zaman bizi neler bekliyor olacak bilmiyoruz.. Ama bildiğim bir şey var Üniversite şu 20 yıllık hayatımda başıma gelebilecek en güzel ve beni büyüten en önemli şey sanırım.. Artık gerisini de bekleyip göreceğiz…

6 Haziran 2010 Pazar

Bir Büyükada günü ..

İsletme Kulübü benim evimdir.. O evdeki her insan da benim için ayrı ayrı çok değerlidir.. Ve tabi ki o güzel insanlarla yaptığım her faaliyette benim için çok ama çok özeldir..İşte bu cumartesi gününü de böyle güzel bir ada pikniğiyle değerlendirmiş olduk .. Çok da güzel oldu pek de güzel oldu..

Sabah 08:45 vapuruyla ada yolculuğumuz başladı.. 1 buçuk saatlik bir yolculuğun ardından Büyükada’da alışverişimizi yapıp piknik alanımıza yerleştik.. Hafif bir kahvaltı yapmaya çalışsakta gizem ve özge sağolsun bize bütün kahvaltılıkları bitirme misyonu benimsettiği için biraz tıka basa yemiş olduk :) Daha bunun mangalı var ama değil mi ? :)

Sonuç olarak bu kahvaltıyı eritmek için tepinmek , hoplamak, zıplamak gerekliydi.. Bizde bu olayı voleybol, bisiklet ve çeşitli aktivitelerle gerçekleştirmeye çalıştık .. Eğlendikte tabii.. Ben gerçi bu aktivitelerden biraz uzakta kalıp Barış’ın makinesiyle objektifime takılan her güzel anı yakalama telaşındaydım :) Belki de ben daha çok eğlendim.. Aktivitelerin ardından mangal olayına girişildi tabi.. En zevkli kısmı bu herhalde pikniklerin .. Neyse güzel bir mangalın ardından fazlasıyla doymuş halde bir daha voleybol olayına girildi.. Ayaklarımız, üstümüz başımız tostoprak olana kadar oynadık .. Tabi artık toparlanma vakti de gelmiş oldu bir yerden sonra .. Hava da biraz biraz soğuyup yağmur sinyalleri vermeye başlamıştı.. Günün sonunda Kahve Dünyasında oturup birer kahve içip soluğu 20:00 vapurunda aldık.. Ve vapura bindiğimiz anda sağanak yağmur başladı.. Artık şans mıdır , değil midir bilinmez ama günün sonu bizim için biraz ıslak bitmiş oldu.. Dağıldığımızda herkesin yüzünde tatlı bir tebessüm , ama yorgunluk sebebiyle de gözlerde hafiften bir bayılma söz konusuydu ama her şeye rağmen çok ama çok güzel bir gündü..

İK ile her günüm böyle güzel böyle özel benim için.. Seneye ada günlüğünde görüşürüz artık dostlar.. :)

Severim foto çekmeyi, çektirmeyi..






29 Mayıs 2010 Cumartesi

Biri tatlı mı dedi ?

Bence insanların yalnızca mutsuzken, bunalımdayken ya da özel günlerinde daha çok tatlı yedikleri yanlış bir düşünce .. Tatlı yemek için insanın bir sebebi olmasına gerek yok ki.. Değil mi ama?

Söylemiştim ya tatlı yapmak bana mutluluk veriyor diye.. Sanırım olayı iyice abarttım.. Gerçi bu sefer Güray kanıma girdi.. Ama fikri bile beni heyecanlandırdığı için hayata geçirme konusunda sabırsız olan taraf ben oldum :)

Çilek, Muz, Çikolata , Kek ve Kremşanti .. Söylerken bile kelimeler arasındaki uyum , ahenk ne de güzel geliyor kulağa değil mi ? İnanın onları yanyana getirdiğinizde ortaya çıkacak şeyden sonra o hiç bir şey :)

Bu sefer gerçekten tatlı dünyasına gerçek bir sanat eseri kazandırdığımıza inanıyoruz.. Güray ve benim özenerek , içine sevgimizi ve tüm yaratıcılığımızı kattığımız bu inanılmaz tatlıya biz “Aşk Çeşmesi” diyoruz..

Çikolatadır tüm dertlerin hastalıkların ilacı ve benim gözümden günün en güzel karesidir çikolataya dair..♥

Meraklısına ve canı isteyene:)

Marketten alacağınız toz krem şanti ve çikolata sosunu paketin arkasında yazan tarifine uygun bir biçimde hazırlıyorsun.. Daha sonrası senin hayal gücün ve yaratıcılığın ve damak tadına kalmış.. :)

27 Mayıs 2010 Perşembe

En güzel bahanem Çikolatalı Islak Kek..

Final haftası gelip çattığı vakit ders çalışmamak için çeşitli bahaneler türetip duruyorum.. Efendime söyleyeyim şöyle güzel bir film mi izlesem yoksa yeni bir diziye mi başlasam .. Böyle düşünceler en çok sınav döneminde geliyor aklıma.. Suçluyum elbet farkıdayım bunun ama elinde değil ki insanın.. Ders çalışmamak için kaçacak delik arıyorum..

Sonra bugün ne yapsam ne yapsam diye düşünürken kendimi malzemeleri toplamış kek yaparken buldum.. Ne zamandır canım istiyordu ..şöyle bol çikolata soslu bir ıslak kek olsada yesem modundaydım.. Fazla vaktini de almıyor insanın güzel bir müzik eşliğinde malzemeleri karıştırmak sonra eserinden memnun bir halde fırına koyup pişmesini beklemek..Allahım ne güzel bir histir o.. Gerçi bugün aklı bir karış havada olan ben fırının ayarını 170 yapacağıma 250 yaptığım için başta zavallı kekimden hafif bir yanık kokusu ulaştı burnuma.. Panik oldum üzüldüm tabi emeklerim boşa gitti diye.. ama neyseki o kadar vahim durumda değildi kekim üzeri kızarınca da biraz fena olmadı :)

Tatlı yapmak beni mutlu ediyor galiba, nebiliyim bir tatlı yapınca peşine bi başkasını yapası geliyor insanın ne de güzel bir şeydir tatlı denilen şey :) Hem yapması hem yemesi mutlu ediyor insanı..

Ders çalışmamak için bir bahane olarak başlasam da kek yapmaya sonucunda kekimin son halini görünce yüzümü kocaman bir tebessüm kapladı.. Şimdi güzel kekimden koca bir dilim yanında da bir bardak soğuk süt ve de film arşivimden beğeneceğim bir filmle ders çalışmak için motive olunmaz mı ?

Benim Çikolatalı Islak Kekim;


Merak edenler için kekin tarifi;

4 adet yumurta
2 su bardağı şeker
1 su bardağı süt
2 su bardağı un
200 gr margarin
1 paket kabartma tozu
4 çorba kaşığı kakao

Şimdi efenim öncelikle bir kapta margarini eritip soğumaya bırakıyorsunuz daha sonra yumurtalar ve şekeri ,şeker iyice eriyinceye ve krema kıvamına gelinceye kadar karıştırıyorsunuz, süt ve yağı karışıma ilave edip sıvılaşana kadar iyice karıştırıyorsunuz sonrasında kakaoyu da ekleyip çırpmaya devam ediyorsunuz, Bu karışımdan bir bardak ayırıyorsunuz ( bu arada bu ayırdğınız karışıma isterseniz daha fazla süt ekleyerek çoğaltabilirsiniz ben bide nescafe ekliyorum çok da güzel oluyor ) En son olarak un ve kabartma tozunu ekleyerek iyice karıştırıyorsunuz daha sonra yağladığınız bir tepsiye karışımı boşaltıp yaklaşık 170 derecelik fırına veriyorsunuz.. Kekiniz piştikten sonra ayırdığınız karışımı kek sıcakken üzerine döküp soğumaya bırakıyorsunuz .. Kekiniz soğuyunca da afiyetle yiyorsunuz :)

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Ama arkadaşlar iyidir..

Bugün hem tatili hem de güzel havayı değerlendirelim dedik.. Canımın içisi 3 harika insanla harika bir gün geçirdik.. Tophane’de Nargile ve çay keyfinin ardından Gülhane’de çayır çimen uzanıp dinlendik..

Değer verdiğim üç insan da yanımda keyfim yerindeydi doğrusu.. Biraz eski anıları da deştik tabi her zaman olduğu gibi :) Hüzünlendim biraz itiraf ediyim ama sert çizgimden çıkmıcam sanırım o konuda hiç bir zaman :) Ama biz yan yana geldiğimizde zaten her şeye bi sünger çekip gülüp geçebiliyoruz .. Sanırım işin en güzel yanı da bu.. Birbirimizi ne kadar görmesekte sanki o kayıp zaman hiç yokmuşçasına kaldığımız yerden devam ediyoruz..

Bugün Gizem de sanki hep bizimleymiş gibi sanki bizimle o zamanı yaşamış gibi ortak oldu dostluğumuza.. Bu yüzden diyorum o bir boncuktur diye ;)

Sonuç olarak zamanı tazeleyen, dostlarla güzel günlere bir yenisini daha eklediğim nadide bir gün oldu benim için.. Seviyorum sizi böcükler =)

Bu güzel günün en güzel karesi ..

Special Thanx to Gizem Kacmaz ;)

18 Mayıs 2010 Salı

Festival Sonrası Okul Sendromu..


Evet farkındayım herkes benimle aynı dertten muzdarip.. Bir hafta boyunca fakülte önünü süsleyen yemek standları, kalabalık öğrenci grupları, konserler vs vs.. Bir anda puff diye bitiveriyor.. Hani nebiliyim alıştıra alıştıra yapsalar..azalarak bitse ya.. =)

İşin şaka kısmı bi yana eski tadı alamadım bu sene festivalden.. Her şey şahaneydi aslında konserler, sanatçılar, standlar .. Ama eksik bir şeyler vardı.. Eksik birileri.. Onlar olmayınca da festivalin ne tadı kaldı, ne tuzu kaldı…

Şimdi bunca ruhani karışıklıktan sonra gel de okula git değil mi ama ? Kim dinlesin şimdi finansı, muhasebeyi .. bize de yazık be kardesim.. İnsan istiyor ki festival sonrasında bir tatil verseler bize kafamızı toplasak falan.. Sonra da gelsek paşa paşa girsek finalimize , bütümüze değil mi ama =)

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Merhaba..

Bir anda geldim ama eminim ki hosgeldim =)

İçimden geldiği gibi dökücem içimi en doğal halimle..Çünkü her şey var burda.. Sıkıntı yok tasa yok..

Hayatımın ritmini paylaşıcam sizlerle.. Çünkü hayat bana güzel =)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...